Küresel İşgal: Toprakların Değil, Kalplerin ve Zihinlerin İşgal Edildiği Çağ
Geleneksel işgal, toprakla sınırlıdır; askerler gelir, bayraklar dikilir. Modern küresel işgal ise "yumuşak güç" ile olur. Bu, tanklarla değil, dizilerle, fast-food zincirleriyle, global markalarla, sosyal medya algoritmalarıyla ve eğitim müfredatlarıyla gerçekleşen bir sindirme sürecidir.
Hedef, toprağı değil, kalpleri, zihinleri ve kültürü ele geçirmektir. Kişi, kendi değerlerini küçümser, işgalci kültürü "modernlik", "ilericilik" zanneder.
Modern küresel işgalin en keskin silahı ekonomidir. Uluslararası para fonları, "yardım" adı altında sunulan ve karşılığında ülkelerin siyasî, kültürel ve ekonomik egemenlik haklarından taviz vermesini şart koşan borçlar, bir nevi "ekonomik işgal" aracıdır.
Gerçek bağımsızlık, ekonomik bağımsızlıktan geçer. Ne acıdır ki, birçok Müslüman ülke, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası'na olan borçlarıyla adeta esir alınmış durumda.
Bu borçlar, "yardım" paketleriyle gelir, ancak karşılığında ülkelerin kamu hizmetlerini özelleştirmesini, sübvansiyonları kaldırmasını ve sosyal harcamaları kısmasını şart koşar.
Bu borçlar, ülkeleri teknoloji, savunma ve gıda gibi hayatî alanlarda dışa bağımlı hale getirir. Kendi kendine yeterliliğini kaybeden bir ülke, siyasî kararlarını da özgürce alamaz.
Bu da toplumsal eşitsizliği derinleştirir, halkı yoksullaştırır ve ülkeyi dışa bağımlı kılar. Kendi ayakları üzerinde duramayan bir ülke, siyasî kararlarında da özgür olamaz. Bu, görünmeyen bir ekonomik işgaldir.
Küresel güçler, direnç gösterebilecek kolektif bilinci (ümmet, millet, toplum şuuru) parçalayarak etkisiz hale getirir.
Küresel aktörler, Müslüman coğrafyaları birleştirebilecek her türlü fikri ve dayanışmayı sabote etmek için etnik ve mezhebî fay hatlarını kaşır. Suriye, Irak, Yemen ve Libya'daki iç savaşlar, bu "böl ve yönet" politikasının kanlı sonuçlarıdır.
Aynı zamanda, içeride siyasî kutuplaşma, magazin haberleri ve tüketim çılgınlığıyla toplum oyalandırılır. İnsanlar, komşusunun siyasî ve dinî görüşüne takıntılı hale gelirken, ülkesinin doğal kaynaklarının nasıl yabancı şirketlere peşkeş çekildiğini, eğitim sisteminin nasıl dönüştürüldüğünü göremez.
Toplumu oyalamak ve asıl meselelerden uzaklaştırmak için sürekli sunî gündemler (magazin, dinî algılar, temel değer taşıyıcı topluluklar üzerinde olumsuz imaj, kutuplaştırıcı siyaset, tüketim çılgınlığı) pompalanır.
Bu, etnik, dinî, mezhebî, siyasî ve kültürel kırılma hatlarını kaşıyarak ve algılar oluşturarak, toplumları kendi içinde birbirine düşman ederek yapılır. Parçalanmış ve oyalandırılmış bir toplum, asıl düşmanı fark edemez.
Parçalanmış ve oyalandırılmış bir toplum, "küresel işgal" tehdidini fark edemez, etse de tepki gösteremez. Bu bakış, işgal stratejisini sosyo-psikolojik bir operasyon olarak yorumlar.
Bir zamanlar sınırlar vardı. İşgal, çizilen bir hattı geçmek, bir kaleye sancağı dikmekti. Şimdi işgal, çocuğunuzun dilinde yabancı bir kelime, mutfağınızdaki yabancı bir marka, zihninizdeki yabancı bir hayat tarzı.
Sınırlar pasaportla geçilmiyor artık; ekranlardan, hoparlörlerden, market raflarından dalga dalga yayılıyor. Bu, toprağı değil, ruhu işgal eden sessiz, sinsi ve çok........





















Toi Staff
Gideon Levy
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein