Görünmeyen Gölge İmparatorluk Küresel Tahtı
1897'de Basel'de toplanan ilk Siyonist Kongresi'nde Theodor Herzl, "Bugün bir devlet kuramayacağımızı biliyorum, ama gelecek nesillere bunun imkânsız olmadığını göstereceğiz" demişti. Bugün, Filistin topraklarında bir devlet kurulmuş olmasına rağmen, bu projenin sınır tanımayan küresel hakimiyet hedefi hâlâ devam ediyor. Bir fikir, nasıl dünya siyasetinin merkezine bu kadar güçlü şekilde yerleşebilmiş?
Siyonizm’in 200 yıllık tarihi, üç ana stratejik aşamadan oluşuyor: 1. Fikri Temeller (19. Yüzyıl): Moses Hess'in "Roma ve Kudüs" (1862) ve Leon Pinsker'in "Auto-Emancipation" (1882) eserleriyle teorik altyapı oluşturuldu. 2. Siyasi Örgütlenme (20. Yüzyıl Başı): 1917 Balfour Deklarasyonu ve 1922'deki İngiliz mandası dönemiyle siyasi meşruiyet kazanıldı. 3. Küresel Yayılma (20-21. Yüzyıl): 1948'de İsrail'in kuruluşu sonrası ABD başta olmak üzere küresel etki alanları genişletildi.
Ekonomik ve siyasi etki alanlarına bakıldığında, dünya bankacılık sistemindeki ağırlık karşımıza çıkıyor: Küresel finans sisteminin `'ından fazlasında etkinlik mevcut.
Medya kontrolüne bakıldığında, dünya medya kuruluşlarının @'ından fazlasında doğrudan veya dolaylı etki söz konusu.
Güncel veriler ve etkilerine bakıldığında Arap-İsrail çatışmalarında son 20 yılda hayatını kaybeden Filistinli sayısı on binlerle ifade ediliyor. İşgal edilmiş Filistin topraklarında Batı Şeria'nın ’i işgal altında görülüyor.
Uluslararası kuruluşlarda lobi faaliyetleri için yıllık harcamalarına bakıldığında, 5 milyar doları aşıyor.
Meselenin tarihi sürecine bakmak, hakikati görmek önemlidir.
Tarihî ve stratejik olarak bakıldığında, 19. yüzyıldan itibaren Siyonizm’in sadece bir “millî hareket” değil, Batı merkezli küresel sistemin doğrudan bir ideolojik aracına dönüştüğü; modern kapitalizm, medya, finans, siyaset ve kültür üretim merkezlerinde derin yapılarla kurduğu stratejik ittifaklar üzerinden “küresel düzen kurucu” bir kimlik kazandığı tespit edilmektedir.
Dinî ve irfanî bir bakış ile bakıldığında, Siyonist zihniyetin “ilâhî seçilmişlik” inancını dünyevî güç, çıkar ve tahakküm aracına dönüştürmesine karşılık, İslâm medeniyetinin “emanet ve adâlet” merkezli evrensel insan anlayışının yeniden diriltilmesi gerektiği ortadadır. Bu iki anlayış arasındaki........





















Toi Staff
Gideon Levy
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein