menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Adâletin, Hakkaniyetin ve İradenin Küresel Çöküşünde Müstemleke Ülkelerin Varoluş Mücadelesi ve Gerçek Bağımsızlık Arayışı

8 1
22.12.2025

Bir zamanlar Osmanlı'da "Dünyada iki devlet kalacak: Biri benim, diğeri senin" diye mektup yazan Yavuz Sultan Selim'in iradesi, İstanbul'da "Kul hakkı yiyenin devleti batar" diyen Kanuni'nin adâleti vardı. Bugün ise küresel emperyalist, sömürgeci sistemin gölgesinde, sömürülen devletlerin yöneticilerinde ne adâlet kaldı ne hakkaniyet ne de millet için irade. Adâlet duyarsızlığının olmadığı yerde, insanlar nasıl mutlu ve sağlıklı olabilir, insanlar ve ülke nasıl gelişir, mülk nasıl ayakta kalabilir?

Osmanlı'nın "adâlet terazisi" ile İngiliz sömürgeciliğinin "açık pazar" politikası arasındaki fark, devlet anlayışının temelindeki felsefeyi gösterir. Birinde kul hakkı mukaddesti, diğerinde sömürü. Ne hazindir ki bugün, pek çok müstemleke devlet, tarihindeki adâlet geleneğini unutup, küresel efendilerinin çıkarlarına hizmet eden "yerli işbirlikçi" yönetici sınıflar tarafından yönetildiği görülüyor.

Adâlet kaybolduğunda devlet de kaybolur. Bir devleti ayakta tutan şey ne sadece bayrak ne sınırlar ne de ham güçtür. Devlet dediğimiz büyük yapı, onu yönetenlerin taşıdığı ahlâk, adâlet ve irade ile yaşar. Tarih boyunca bu böyle olmuştur. Devleti ve kurumları yönetenlerin sahip olması gereken temel hasletler bellidir: Adâlet, hakkaniyet, cesaret, güzel ahlâk, hassasiyet, akıl ve irade. Bu vasıflar yoksa, geriye sadece tabelası olan ama ruhu olmayan yapılar kalır.

Bugün küresel emperyalist sömürgeci siyonist sistemin hâkim olduğu dünyada, özellikle sömürülen müstemleke ülkelerde bu hasletlerin birer birer kaybolduğuna şahit oluyoruz. Devlet var gibi görünür; ama adâlet yoktur. Kurumlar vardır; ama hakkaniyet yoktur. Yasalar vardır; ama insan hakkı yoktur. Güç vardır; ama cesaret yoktur. Yönetim vardır; ama millet için kullanılan bir akıl ve irade yoktur.

Adâlet gittiğinde hakkaniyet de gider. Adâlet, sadece mahkeme salonlarında verilen kararlar değildir. Adâlet; işe alımda, terfide, kaynak paylaşımında, yetki kullanımında ve en önemlisi mazlumun ve mağdurun sesine kulak vermekte kendini gösterir. Bugün birçok ülkede ve kurumda adâlet, güçlü ve taraf olanın lehine; zayıf ve tarafsız olanın aleyhine işlemektedir. Hakkaniyet ise liyakatten koparılmış, sadakat ve çıkar ilişkilerine teslim edilmiştir.

Bu durum sadece kişileri değil, toplumun vicdanını da yaralamaktadır. Çünkü insanlar adâletin olmadığı yerde devlete güvenmez, kuruma inanmaz, yarına umutla bakamaz. Adâletin yerini keyfîlik, duyarsızlık ve vicdansızlık aldığında, hakkın yerini de korku ve endişe alır.

Yönetici için cesaret; haklıyı ve mağduru savunmak, yanlışa “yanlış” diyebilmek ve bedel ödemeyi göze alabilmektir. Bugün ise birçok yönetici, küresel güçlerin baskısı, emir ve talimatı........

© İstiklal