Yaptıklarımız ve Yapmadıklarımız

Asırlardır savaşılan, uğruna yapılmayan neredeyse kalmayan

Gücün insanı sınayan, taşınamadığında zararlara sebep olan bir tarafı vardır. Çoğu zaman zenginlikten, yoksulluktan, hatta cehaletten daha tehlikelidir. Çünkü güç, insanın olduğu halden dönüştüğü hali açığa çıkarır.

Son günlerde Türkiye medyasında karşımıza çıkan tabloda da bu tarz dönüşümlerin izlerini taşımaktadır.

Güç zehirlenmesi, makamın hakkını verememe, haksızlık karşısında susmayı erdem zanneden bir ahlak anlayışı ve liyakatsizliğin ustaca gözden kaçırılması…

Bir konumun sahibi olmak, o konumun ahlaki yükünü de taşımayı gerektirir. Toplum hukuk kurallarına uygun davranması kadar ahlak kurallarına da uyması her birey için beklenmektedir. Kaldı ki bu beklenti konumları artan kişilerden dereceleri artarak beklenmektedir. Ancak bugün, koltukların ağırlığı omuzlara değil, vicdanlara çökmüş durumda. Sorumluluk, bir emanet olmaktan çıkıp bir ayrıcalık gibi algılanıyor. Oysa emanet bilinci kaybolduğunda, geriye sadece güç kalır; güç ise denetlenmediğinde yozlaştırır. Denetlenme hukuka uygun hareket edilse bile etik açıdan uymayan davranışlarla süslü de olabilir. İşte tam bu noktada sessizlik devreye girer. Haksızlığa karşı susanlar, çoğu zaman tarafsız olduklarını iddia ederler. Sükût adaletsizliğin en sadık müttefiki ya da suç ortağı haline dönüşmektedir.

Kul hakkı, sadece cebimizden çalınanla sınırlı değildir; adaletin çarpıtılması, liyakatin yok sayılması, hakkı olanın susturulması da kul hakkıdır.........

© İstiklal