“Allah Ancak Takva Sahiplerinin Amelini Kabul Eder” [1]
Bir süredir devam eden “hak” serimizi bu yazıyla bitirirken, bu seri boyunca vermeye çalıştığımız temel mesaja bir kere daha dikkat çekmek isteriz:
Hak yol, hak dava İslam’dır. İslam, Allah Teâlâ’nın seçip razı olduğu tek hak dindir. Bu sebeple hakla olmak, hakla yaşamak en büyük nimet, en büyük bahtiyarlık ve kurtuluşun da teminatıdır.
Hakla olmanın, bir başka ifadeyle İslam üzere olmanın alameti sayılabilecek iki büyük haslet vardır. Bunlardan birincisi “muhlisine lehüddin / dini Allah’a has kılarak ihlas sahibi olmak”tır ki bunu bir evvelki yazımızda anlatmıştık.
İkincisi de İslam’ı takvâ üzere yaşamaktır. İşte serimizin bu son yazısında, aynı zamanda kalbî bir amel olan takvâ konusunu ele alacağız.
I- Takvânın Manası
Kur’ân-ı Kerîm’de takvâ üç anlamda kullanılır:
Haşyet ve Heybet Manasında:
Şu âyetlerde takvâ kelimesi haşyet ve heybet manasındadır:
“Yalnız benden (benim azâbımdan) korkun.” (Bakara: 41)
“Allah’a döndürüleceğiniz bir günden sakının.” (Bakara: 281)
Taat ve İbâdet Manasında:
Şu âyette takvâ, taat ve ibâdet manasındadır:
“Ey iman edenler! Allah’tan O’na yaraşır şekilde korkun.” (Âl-i İmran: 102)
İbn Abbas (r.a.) bu âyetin “Nasıl ibâdet etmek gerekiyorsa öyle ibâdet edin” manasına geldiğini, Mücâhid ise “Allah’a itaat edip isyan etmemek, devamlı zikredip hiç unutmamak, şükredip nankörlük etmemek” olduğunu söylemiştir.
Kalbi Günahlardan Temiz Tutmak Manasında:
Takvânın asıl manası, bu üçüncü manadır. Cenâb-ı Hakk bir âyet-i kerîmede şöyle buyurmaktadır:
“Her kim Allah’a ve Rasûlüne itaat eder, Allah’a saygı duyar ve O’ndan sakınırsa (takvâ sahibi olursa) işte asıl bunlar mutluluğa erenlerdir.” (Nur: 52)
Bu âyet-i kerîmede önce itaat ve haşyet, ardından da takvâ zikrediliyor. Buradan da takvânın hakiki manasının, taat ve haşyetten farklı olduğu anlaşılıyor. Takvâ, kalbi günahlardan temiz tutmak olup, Allah’a karşı saygıyı, sevgiyi, O’ndan duyulan korkuyu, O’na taat ve ibâdeti de içine alan kompleks bir kavramdır. İslâmî eserler, hususiyle tasavvufî kaynaklar incelendiğinde takvânın, hep bu üçüncü anlamı destekler mahiyette açıklandığı görülür. Buna göre takvâda esas olan, günah ve isyana karşı teyakkuz halinde bulunmak, henüz günaha düşmeden tedbirli olmak, iradeyi kullanarak haramlardan, tehlikelerden korunmaktır.
Takvânın bir alt derecesi olan “verâ” da bu çerçevede mütalaa edilir ve “şüphelilerden kaçmak” anlamına gelir. Dinimizde haram ve helaller açıktır, bellidir. Fakat bir de şüpheliler vardır ki, insanlar........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein