Bir Öğretmenin Masasındaki Sessiz Dağlar
Bir öğretmenin masasını hiç kimse yalnızca bir mobilya sanmasın. Sınıfın en sessiz köşesinde duran o masa, aslında günün bütün akışını sırtlayan görünmez bir dağ gibidir. Üzerindeki küçük kâğıt yığınları, ertesi ders için hazırlanmış materyaller, kenara iliştirilmiş sevgi notları, göz ucuyla kontrol edilen yoklama listeleri… Hepsi, bir öğretmenin zihninde aynı anda işleyen onlarca düşüncenin sessiz izdüşümleridir.
Masamın başına geçtiğim sabahlar, çoğu zaman sınıfa benden önce uyanmış küçük ziyaretçiler olur. Masanın yanını mesken edinmiş, sürekli etrafında dolaşan birkaç öğrencim vardır. Bu çocukların niyeti aslında çok basittir: Öğretmenine yakın olmak. Dokunmak. Bir şey sormaya veya sadece varlıklarını hissettirmeye ihtiyaç duymak.
Çoğu zaman eğilip onlara, “Bugün ne var aklında?” diye sorarım.
Bazen hiçbir şey söylemezler; zaten masaya yaklaşmalarının sebebi konuşmak değil, o sabah duydukları güven ihtiyacıdır. Pedagoji bize çocukların temas ettiği, dokunabildiği öğretmeni daha güvenilir bulduğunu söyler. İşte o yüzden öğretmenin masası, pek çok sınıfta bir sevgi durağı hâline gelir.
Geçen hafta bir öğrencim elinde buruşturulmuş bir kâğıtla yanıma geldi.
“Hocam, bunu sizin için yazdım ama........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin