Kültürün Sessiz Kopuşu: Harf Devrimi ve Hafızanın Kırılması |
Modern ulusların inşasında alfabe değişiklikleri, yalnızca teknik bir güncelleme değil; aynı zamanda kolektif hafızanın biçimlendirilmesinde kullanılan güçlü bir araçtır. Türkiye’nin 1928 Harf İnkılâbı da bu bağlamda değerlendirildiğinde, meselenin salt “okur yazarlığı artırma” gayesiyle açıklanamayacak kadar derin bir kültürel ve siyasî boyut taşıdığı görülür. Bir toplumun kullandığı alfabe, o toplumun tarihî birikimine açılan pencerelerden biridir; pencereyi değiştirirseniz, manzara da değişir.
Cumhuriyet’e miras kalan Osmanlı kültürü, yalnızca sarayların ihtişamından, kroniklerin dili işlemeye yetmeyecek kadar yoğun bir mirastan değil; aynı zamanda medeniyetin ilmî, fikrî ve estetik üretim geleneğinden oluşuyordu. Harf inkılâbı ise bu geleneğin uzun ve kesintisiz nehrine bir set çekti. Elbette yeni harflerin öğretimi pratik açıdan kimi kolaylıklar sağlamış olabilir; ancak kültürel hafızanın doğal akışını durdurduğu da inkâr edilemeyecek bir gerçektir.
Kültür Gölünün Kesilmesi
Tarih, toplumsal hafızanın sürekliliği üzerine kurulu bir bilimdir. Bir milleti millet yapan da bu sürekliliktir. Oysa 1928 sonrası Türkiye’de, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan entelektüel damar bir anda koparıldı. Düşünün: Bir toplum, daha düne kadar yazdığı metinleri ertesi gün okuyamaz hâle geliyor. Kütüphaneler, kolektif bilincin hazineleri olmaktan çıkıp birer “kilitli sandığa” dönüşüyor.
Bu durum yalnızca tarihçiler açısından değil, sosyologlar, edebiyatçılar, ilahiyatçılar ve diğer tüm beşerî bilim alanları için de derin bir sorun ortaya çıkardı. Zira Osmanlı’nın matbu mirasına........