‘Şeytan İşi Dediler’ Söylemi Nereden Çıktı? Osmanlı’da Matbaa Gerçeği |
Cumhuriyetin ilanıyla birlikte tarih yazım geleneğinde birtakım iddialar tekrar ede gelmiştir. Bunlardan birisi de, matbaanın Osmanlı Devleti’ne Avrupa’dan asırlar sonra geldiğini, ilk matbaanın (Gutenberg matbaasından yaklaşık iki yüzyıl sonra 1700'lü yıllarda) sadece İbrahim Müteferrika tarafından kurulduğunu öne sürmektedirler.
Halbuki Avrupa’ya matbaa, XV. Yüzyılın ortalarına doğru gelmiştir. Osmanlı Devleti’ne ise aynı asrın sonlarına doğru, ilk defa İspanyol Yahudileri tarafından getirilmiştir. Avrupa’da matbaanın yaygınlaştığı dönemde, Osmanlı’da da Yahudi, Ermeni ve Rum matbaaları vardı. Yani, dönem olarak bakıldığında hemen hemen aynı tarihlerdir. Mesela 1493 yılında Selanik’te bir Yahudi matbaası, 1567’de de İstanbul’da bir Ermeni matbaası vardı. Yine sonraları kurulan 1627’de de bir Rum matbaası vardı.
Avrupa’da kurulan matbaalar; genellikle siyasi ve dini parçalanmanın en önemli silahlarından biri olarak kullanılsa da, Osmanlılarda bu böyle olmamıştı. Aksine dini kitaplar basılırken de genellikle eğitim amaçlanmıştır…
Bazı çevreler, matbaanın geç gelmesi iddiasını da, dönemin din adamlarının bağnazlığına ve yobazlığına bağlayarak; ulemanın buna ‘şeytan işi’ dediklerini öne sürmüşlerdi. Nitekim bu iddia da, yukarıda izah edildiği gibi aslı çürük olan bir görüştür.
Osmanlıların Batı’ya yönelişi, ilk defa III. Ahmed dönemindeki Lale Devri ile (1718-1730) olduğu tanımlanmıştır. Bu devrede Sultan Ahmed Han, devlet adamlarından Avrupa’ya gidip, gelişmeleri gözlemlemesini ve Devlet içerisinde yenileşmek için layihalar (raporlar) sunulmasını istemiştir.
Bu hususta, Sadaret mektubî kalemi kâtiplerinden Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi ve onun oğlu Said Mehmed Efendi, 1720 yılında Fransa’ya gitmişlerdi. Said Efendi, babası elçiliğe gittiği sırada kendisi de Paris’teki matbaaları gezmişti. Kısa sürede buradaki matbaaların yüzlerce kitap bastığını ve çok işlevsel olduğunu düşünerek, bunun kendi ülkesinde de tesisini arzulamıştı.
Said Efendi İstanbul’a döndüğünde bu işi beraber sürdürebilmek için Macar asıllı mühtedi olan İbrahim Efendi (Müteferrika) ile görüşmüştü. Böylece ortak bir şekilde matbaanın tesis edilmesi için Veziriazam Damat İbrahim Paşa’ya müracaat etmişlerdi. Hatta İbrahim Müteferrika, Veziriazam’ın huzuruna çıkarken matbaanın ehemmiyetini anlatan ‘‘Vesiletü’t-Tıbaa/Teshilü’t-Tıbaa’’ adında bir risale de yazarak çıkmıştı.
Bu risalede; mevcutta olan elyazması kitapların yağma veya yangınlarda yok olduğunu, hattatların yazma eserleri yazarken dikkatsizliği sebebiyle yanlışların olduğunu belirtmişti. Haricen, müsaade edilirse bu yenileşmeyle daha seri kitap basılabileceğini, medreseye hatta........