Nicelikten Niteliğe: Türkiye’de Eğitim, Ahlak ve Değer Krizi -Ela Rümeysa Cebeci Örneği-

Son yıllarda Türkiye’de eğitim, ahlak ve değerler ekseninde yaşanan tartışmalar, tekil olaylar üzerinden yürütülse de meselenin esasen yapısal bir krize işaret ettiği giderek daha açık hâle gelmektedir. Popüler kültür, medya ve eğitim kurumlarının ürettiği insan tipleri arasındaki derin uyumsuzluk; eğitimin yalnızca bilgi aktaran değil, aynı zamanda şahsiyet inşa eden bir süreç olması gerektiği gerçeğini yeniden gündeme taşımaktadır. Bu bağlamda yaşanan bireysel savrulmalar, kişisel tercihlerle sınırlı biçimde ele alınamaz; aksine eğitim sisteminin hangi değerleri, hangi pedagojik anlayışla ve hangi insan tasavvuruna dayanarak ürettiği sorusunu zorunlu kılmaktadır.

Ünlülere yönelik uyuşturucu operasyonunda tutuklanan Ela Rümeysa Cebeci olayı, tekil bir hadise olarak değil, çok boyutlu bir toplumsal ve kültürel bağlam içinde ele alınmalıdır. Her ne kadar medyada Ela Rümeysa Cebeci’nin ismi ön plana çıksa da birçok ünlünün adı söz konusu olumsuzluklarla birlikte anılmaktadır. Özellikle medya, moda ve eğlence sektörlerinde kadın emeğinin bedensel teşhir ve sürekli “görünürlük” üzerinden tanımlanması, bu alanlarda çalışan bireyleri psikolojik, ahlaki ve sosyal açıdan kırılgan hâle getiren yapısal bir soruna işaret etmektedir. Uyuşturucu, alkol ve cinsel sömürü pratiklerinin medya ve popüler kültür alanlarında normalleştirildiği bir ortamda, bireysel savrulmaları yalnızca kişisel tercihlerle açıklanmak mümkün değildir. Hiçbir ahlaki hassasiyetin bu yanlışları örtmeye ya da engellemeye yetecek kadar güçlü olmaması geldiğimiz/getirildiğimiz nokta adına trajik bir durumdur.

Ela Rümeysa Cebeci’nin geçmişte İmam Hatip Lisesi mezunu olması, tartışmayı ister istemez eğitim sistemi ve özellikle değer temelli eğitim iddiası taşıyan kurumlar bağlamına taşımaktadır. Ancak bu durum, meselenin yalnızca imam hatip okullarına indirgenmesini değil, Türkiye’deki eğitim sisteminin bütününe ilişkin daha kapsamlı bir sorgulamayı gerekli kılmaktadır. Zira bir eğitim sisteminin başarısı, onu yöneten aktörlerden ziyade, hangi ilke, değer ve amaçlar doğrultusunda yapılandırıldığıyla yakından ilişkilidir. Bir ülke için asıl mesele, onu kimin yönettiği değil; hangi ilke ve değerlerle yönetildiğidir. Masayı yöneten ilkeler, masaya oturan kişilerden her zaman daha belirleyicidir. Kimseyi kırmak veya üzmek istemem. Ancak İmam Hatip liselerinin idari ve öğretmen kadrolarının idealizmi ciddi biçimde yeniden değerlendirilmelidir. Zira İmam Hatip sıralarından geçmelerine rağmen deizme, ateizme kayan; argo ve küfür dünyasına sürüklenen, alkol ve uyuşturucu bataklığına saplanan Ela Rümeysa Cebeci gibi gençleri yeterince eğitemediğimiz, onlara sağlam bir ahlaki ve entelektüel altyapı sunamadığımız açıktır.

Bu bağlamda, imam hatip okulları da dâhil olmak üzere Türkiye’deki pek çok eğitim kurumunda idari ve öğretmen kadrolarının taşıdığı idealizm düzeyinin yeniden değerlendirilmesi gerekir. Elbette fedakârca çalışan çok sayıda öğretmen ve eğitimci istisna teşkil etmektedir. Tarihsel tartışmalarda boğulan, ezbere dayalı, geçmişi tekrar eden ve kendini yenileyemeyen bir ilahiyat ve eğitim anlayışının ürettiği eğitim ortamından güçlü, idealist ve çağın sorunlarını kavrayan ilahiyatçılar ve eğitimciler yetişmemektedir. Bu yaklaşım, öğrencilerin eleştirel düşünme, ahlaki muhakeme ve entelektüel sorumluluk geliştirmesini zorlaştırmakta; eğitim kurumlarını bilgi aktaran ancak şahsiyet inşa edemeyen yapılar hâline getirmektedir. Türkiye genelinde öğretmenlik mesleğinin toplumsal itibarı da bu süreçten olumsuz etkilenmektedir. Öğretmenlerin öğrenciler tarafından itibarsızlaştırılması, zaman zaman alay,........

© İslami Analiz