Devletin Dini Adalettir, Dinin Devleti de Özgürlüktür... |
“Devletin dini adalettir” der İmam Ali. Bu söz esasen İslam dininin özlü bir ifadesidir. Zira İslam’ın esası tevhit ve adalettir. İslam insanları kendisinden başka ilah bulunmayan Allah’a kulluğa çağırırken öncelikle Allah ile yanı yaratıcısı ile sağlıklı bir ilişki kurmasını ister. Çünkü tevhit bir anlamda kulun rabbi ile ilişkisini düzenlemesidir. Rabbine karşı sorumluluğunu idrak etmesidir. Adalet ise rabbi ile sağlıklı bir ilişki kuran Müslüman’ın yaşamının en temel ilkesinin esasıdır. İslam dinin hedefi adil bir fert, adil bir toplum, adil bir dünya inşa etmektir.
İslam insan hayatının en önemli beş değerini güvence altına almıştır. Can, Mal, Nesil, Akıl ve Din emniyetinin sağlanması İslam dinin en önemli hedeflerinden biridir. İslam’ın güvence altına aldığı bu beş temel değerin gerçek anlamda korunması ise ancak adaletin ve özgürlüğün sağlanması ile mümkündür.
İslam'da adalet öncelikle hukuk önünde herkesin eşit olması kimseye makamından, parasından, soyundan dolayı bir ayrıcalığın gösterilmemesidir. Kuran-ı Kerim’de adalet kelimesi 30 ayette geçer ama şu dört ayet bizim Kuran’ın adalet anlayışını doğru anlamamız için yeterlidir.
"Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adalete uygun tarzda hükmetmenizi emreder. Allah bununla, size ne de güzel öğüt verir!" (Nisa, 58)
"Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor." (Nahl, 90).
"Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun….." (Mâide, 8).
"Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun…..." (Nisâ, 135)
Bu ayetler Müslüman’a kesin olarak adil olmasını emrederken, adaletin ölçüsünü de, emaneti ehline vermek, sevdiğine torpil yapmamak, düşmanına haksızlık yapmamak olarak ortaya koyar. Bu evrensel ilkeler hayata geçirilebilirse ancak o zaman adalet gerçek anlamda sağlanmış olur.
İmam Ali’nin devletin dinin adalet, olduğu vurgusu, bir devleti Allah’ın rızasına uygun kılan değerin adalet olduğudur. Yoksa adaleti esas almadıktan sonra o devletin dini ya da, seküler bir devlet olmasının önemi yoktur. Yazımızın başlığına aldığımız dinin devletinin özgürlük, olduğu ifadesi İslam dininin insanların düşüncelerine, inançlarına sağladığı özgürlüğe vurgu yapmaktadır. Çünkü Allah kullarının özgür bir şekilde, kendi inançlarını ve yaşam biçimlerini seçmelerini, adaletin hakim olduğu bir ortamda yaşamalarını istemektedir. Allah’a karşı sorumluluklarının farkında olan insanlara düşen, Allah’ın kullarına bu imkanı sağlamaya çalışmaktır.
Onun için İmam Ali’nin devlet anlayışında adalet her şeyden önce gelmiş adalet merkezli bir siyaset ortaya koymuştur. İmam Ali yönetim anlayışında adaletten zerre miktarı şaşmamak esastır. Beyt’ül-malın imkânları tüm Müslümanlara eşit bir şekilde dağıtılmış, Hz. Osman’ın yakınlarını gözeten siyasetini hiçbir zaman uygulanmamıştır. İmam Ali ama ve muhtaç olan kardeşi Akil’e bile Beyt’ül maldan fazla para verilmesini kabul etmemiştir. İmam Ali, Hz. Ömer’in ashabı derecelendiren ona göre maaş bağlayan sistemini de doğru bulmamış bedir ashabı gibi Allah’a yakın olanlar ödülünü Allah’tan alsınlar demiştir.
İmam Ali’nin devlet yönetiminde maslahat adına adaletten taviz verilmemiş, Allah için doğrusu ne ise o yapılmıştır. Muaviye’yi bir süre valilikten azletmemesinin maslahata uygun olacağını söyleyen Abdullah İbni Abbas’a, doğru ve adalete uygun tavrın Muaviye’nin yönetimde kalmaması olduğunu söylemiştir. Maslahat için Muaviye gibi adil olmayan bir yöneticiyi görevde bırakmak ama diğerlerini görevden almak İmam........