Direniş Kaybetti mi? |
Evvela şunu belirtmek lazım. Kayıp dediğimiz nedir, kazanç dediğimiz nedir, kim neyin peşindedir? Herkes peşine düştüklerinin ne kadarına sahip olabiliyor, hedeflerine ulaşabiliyor mu, ulaşamıyor mu? Bu meselelerin esaslı bir temele oturtulması gerekir.
Biz müminler olarak şuna inanıyoruz: Bu dünya geçicidir. Esas kalıcı olan bir dünya vardır. Müminler bu dünyayı, oranın bir hasat tarlası olarak görürler.
Bütün varlığı bu dünyadan ibaret sayanlar yani ahiret inancı olmayanlar veya varmış gibi gösterenler var ki biz bunlara münafık diyoruz. Sözlerinde ve eylemlerinde ahiretin, Allah’ın var olduğunu söylerler; ‘Allah yolunda canımızı feda ederiz’ derler ama en ufak bir çıkar söz konusu olduğunda ahirete çizgi çekerler.
Bir de inkâr edenler vardır; ahiret inancı olmayan kâfirler. Bunlar her şeyi dünyadan ibaret zannettikleri için dünya için çalışır ve dünyada muhtelif kazanımlar elde ederler.
Geniş topraklara, petrol sahalarına, su ve doğalgaz kaynaklarına sahip olurlar. Yani dünyevi ne varsa ona yönelir onu elde etmeye çalışırlar.
Hayatın anlamını bundan ibaret zannedenler, bunların elde ettikleri karşısında büyülenirler. 'Neden bunlar galip geliyor? Neden bu kadar alanlara, topraklara, doğal kaynaklara sahip oluyorlar da öbür taraf bunlardan mahrum kalıyor, hatta ölüyor, öldürülüyor, çocuklarını, malını, mülkünü kaybediyor?' diye sorarlar. Yani bütün bu fedakârlıkları reel politiğe aykırı, hayatın gerçekleriyle örtüşmeyen bir şey gibi görürler.
Oysa Müminler olaya şöyle bakıyor. Nasılsa bana verilen can emanetini eninde sonunda sahibine vereceğim. Bana verilen mallar da onun emanetidir; yani servetler, kaynaklar, makamlar...........