Hiçliğe Giden Yol
Modern dünya görüşünün, siyaset tarzının, Amerikan demokrasisinin, Filistin halkına yönelik Siyonist soykırımı ayakta alkışladığı; modernliğin, aydınlanma değerlerinin ve modern demokrasilerin, haçlı emperyalizmi için meşruiyet zemini oluşturduğu, despot-faşist gerçekliğin küreselleştiği bir dönemde; ulus-devletçi/milliyetçi/mezhepçi derin patolojilerin, patolojik bencilliklerin, politik hamaset kültürünün yükselişe geçtiği, İslam toplumlarında, İslami ufuk ve irade gözden kayboluyor. Siyasal iktidarlar İslam’ı araçsallaştırdıkları için bu ufuk ve irade kaybı hiçbir şekilde umursanmıyor. İslam toplumlarında her gün yeni ufuklar açılması, somut ve mümkün tahayyüller ve projeler üzerinde çalışılması gerekirken bunlar yapılmıyor ve her gün bütün ufukları dehşetle karartan bağnazlıklar ve ihanetler sergileniyor, bir bilgelik ortamında tartışılması gereken görüş ayrılıkları ne yazık ki barbar karşıtlıklara neden olabiliyor.
İslam dünyası toplumlarında politik liderlerin, eleştirel bağlamda, kendi yetersizliklerinin, yanılsamalarının, iradesizliklerinin, ufuksuzlukların, bencilliklerinin farkına vararak kişisel ihtiraslarının neden olduğu ahlaki yıkımları görerek gerçek dünyanın farkında olarak İslam’ın geleceği için sorumluluk almaları gerekirken; eşsiz ve benzersiz oportünizmlerle, eşsiz ve benzersiz popülizmlerle kazanılmış politik başarılarla saltanatlarını sürdürüyor olmaları, zillet ve alçalışa boyun eğmeleri, politik popülist konformizmi derin bir biçimde içselleştirmeleri, tarihsel/büyük bir çürüme ve aymazlıkla karşı karşıya bulunduğumuzu gösterir.
Varoluşsal ve tarihsel bir dönemeçte bulunan İslam toplumları, muhafazakar sağcılık ve sağcı muhafazakarlık tarafından, ahlaki ve zihinsel anlamda kötürümleştirildikleri için bu varoluşsal dönemeci de ihmal ve israf ediyor, savsaklıyor. Türkiye’de seküler ve muhafazakar kesimler arasında öteden beri görülegelen/yaşanan farklılıklar ortadan kalkıyor ve her iki kesim de tüketim tercihleri bağlamında, aynı düzlemde buluşuyor. Dünyayı ve tarihi olduğu haliyle yaşamaya mahkum olan İslam dünyası ülkeleri, dünyayı/tarihi İslami anlamda bağımsızlık ve özgürlük içerisinde yaşama mücadelesi veren İslami direniş hareketlerini utanç verici bir biçimde yalnızlığa terk ediyor, bu konuda hiç de masum olmayan bir sessizliği seçiyor. İslam dünyası olarak bilinen dünya, Gazze halkına yönelik Siyonist soykırım ve haçlı emperyalizmi karşısında siyasal etkisizliği, iradesizliği ve aczi seçerek hiçliğe giden yolda ilerliyor. Bugün, toplumlarımız, İsrail karşısında tarihsel bir siyasal sefaleti normalleştirmiş bulunuyor.
İslam toplumları her tür otorite ile özdeşleştikleri, her türlü otoriteyi bir biçimde kutsallaştırarak, her türlü eleştiriden muaf saydıkları için; radikal eleştirileri, radikal tehdit olarak gören iktidarları tebcil etmeye devam ediyor. Bu nedenle de bu toplumlarda edilgenliklerin ve teslimiyetçiliklerin temel nedenleri hiç tartışılmıyor, gündeme getirilmiyor, hayatın ve düşüncenin tektipleştirilmesi hayati bir sorun olarak görülmüyor. Toplumlarımızda, yapısal/kalıcı çeşitlilikleri, etnik farklılığı, mezhep farklılığını ilkel mülahazalarla reddeden bir barbarlık biçimi toplumsallaşıyor, siyasallaşıyor. Toplumlarımız, içerisinde bulundukları yapısal/genel yabancılaşmalarla yüzleşme ihtiyacı duymuyor, ütopik umutlar etrafında savruluyor. Kendilerini muhafazakar olarak tanımlayan kesimlerin, mistik-sufi düşünce tarafından şeyleştirilen kitlelerin, iktidar çıkar ve ayrıcalıklarından yararlanabilmek için, yerli-milli bir faşizmle uzlaşmaları, uzlaşabilmeleri, içerisinde yaşadığımız toplumun nihai bir yozlaşma ile bütünleştiğini gösterir. Nihai yozlaşma, hangi toplumda yaşanıyor olursa olsun, yeni başlangıçlar yapmayı gerektirir. Yeni başlangıçlar yapılmadığı takdirde, İslami bilincin özgürleşmesi başka bir çağa kalacaktır.
İslami anlamda kurucu yeni bir neslin, kurucu yeni bir başlangıcın, kurucu yeni bir dönüm noktasının, yirmibirinci yüzyılın ağır sorunlarını, ağır tehditlerini ve dinamiklerini kavrayabilmek için, bütün ufukları, bütün boyutları taramaları, evrensel düşünsel yolculuk için, evrensel bilinç yolculuğu için, düşünsel birliktelikler-dayanışmalar oluşturmaları gerekir. Bunlar yapılmadığı takdirde, ontolojik ve epistemolojik anlamda tarihten dışlanan Müslümanlar, karşı karşıya bulundukları yenilgilerle, sömürgeci rakipleriyle hesaplaşamazlar. Bugünün ağır ve derin sorunlarına geçmişin kalıntılarıyla cevap verilemez. Madunların/mağlupların umutlarını hamaset kültürüyle istismar etmemek gerekir. Günümüz dünyasında, İslam dünyasında da maalesef, pozitivist ve pragmatik zihniyet, toplumları ruhsuzluğa, kayıtsızlığa, vicdansızlığa sevk ediyor, insanları, insanlıktan çıkarıyor. Pozitivist/pragmatist ve ırkçı zihniyet, bir yanda batılı-beyaz-üstün insanlar ve bunlarla uzlaşan insanlarla, bir diğer yanda da bunlarla uzlaşmayı reddeden, bunun için direniş yolunu seçen toplama kampı sakini, insanlık dışına itilmiş insanlardan oluşan bir dünya oluşturuyor. Çıkarcı ve bencil akıllar, ilkesizlikleri, ahlaksızlıkları ve ihanetleri sıradanlaştıran barbar bir akla dönüşebiliyor. Çıkarcı ve bencil akıl, saray dalkavukları fakihler, medya kahinleri, medya aydınları, İslam’ı modernleştirmek isteyen filozoflar, egosantrik felaket tellalı faşist kadrolar, İslam dünyası tiranlarını şımartmak için sıraya girmiş bulunuyor. Bütün bu çevreler gittikçe büyüyen manevi-irfani yoksullaşmayı, yabancılaşmayı asla görmüyor, hissetmiyor.
Modern tarih, sömürgeci şiddetin tarihi, günümüzde, Filistin’de, Siyonist-haçlı emperyalizmi bir soykırım şeklinde sürerken bile, İslam ülkesi olarak bilinen ve İslami irade sahip olmayan ülkelerde, düşünce/kültür/edebiyat/ilahiyat hayatı, toplumsal ve siyasal bir alternatif üzerinde çalışma ihtiyacı duymuyor. Entelektüel-akademik yetersizlik-güçsüzlük ve atalet sebebiyle, ontolojik ve epistemolojik anlamda maruz kalınan sömürgeci-seküler çerçeve dokunulmazlığını sürdürüyor. Entelektüel yetersizlik-ufuksuzluk ve atalet sebebiyle, batılı paradigma sistemi nihai anlamda bir sorgulamaya tabi tutulamıyor. Bu nedenle de İslami bilginin, dilin özgürleştirilerek evrenselleştirilmesi, gündem konusu bile yapılamıyor. Değişen........
© İslami Analiz
visit website