Yitiksöz 22 (Nisan 2024 / Mayıs 2024) Üzerine

Sanat, Edebiyat ve Düşünce Dergisi

Yitiksöz, yirmi ikinci sayısıyla Ramazan Bayramı öncesinde okurunu selamladı.

Genel Yayın Yönetmeni Sayın Duran Boz, “Oruç, Oluş, Var oluş ve Bahar” adlı yazısında insanın her dem bir oluş içinde olduğunu, özellikle bahar mevsiminde ve Ramazan ayında oluş tezahürlerinin daha bir belirginleştiğini söyler. Bu belirginleşme ultra tüketim çağının insanı esaret altına almak istemesine rağmen canlılığını korur. Yazıdan bir bölüme buyurun:

“Kutlu vakitlerin ışığı yeryüzüne iner. Çağın kıyıcılığı karşısında ruhu temizler oruç. Hayatın zorluklarına tahammül gücü aşılar. Sonu bayram olan bir zamana kavuşturur insanı.

Aylardan nisandır. Cemrelerle gelen tazeleniş sonucunda çiçeklenmeye durur tabiat. Bir canlanıştan diğerine dikkat kesilir mevcudat.

Yitiksöz, evvel bahar hazırlığı olarak Ali Haydar Haksal’a ilişkin yazıların yanı sıra şiirler, öyküler ve denemelerle yürüyüşüne devam ediyor. Yazı ailesi, yeni isimlerin katılımıyla genişliyor gitgide.

Birbirini bütünleyenlerin adresi olma çabasından ödün vermeyenlerin toparlanma yeri oluyor.

Nice yıllara, nice sayılara…”

Yitiksöz-22’de şiirleriyle Cahit Koytak, Mehmet Aycı, Yasin Mortaş, Ekrem Elmas, Suavi Kemal Yazgıç, Ali Sali, Mustafa Gök, Hüseyin Çolak, Sinem Bozhöyük, Cahit Küçük, İnci Okumuş, Abdülhamit Tokgöz, Zeynep Yıldırım ve Mustafa Köneçoğlu okurunu bekliyor. Mehmet Aycı “Et” adlı şiirinde insanın düşüşüne işaret ediyor. Bu işaretin sonucu insan, insanlıktan çıkıyor gün geçtikçe. Buyurun şiire:

“Et

Dönemiyorsun ya yaşadığına
Arayı açıyor ân ile anı
Çerçeveye alamıyor ya dünya
Uyanıp kendine gelen insanı

Turnayı gözünden vurmak da ıska
Kim bilsin, kaç göz var kapalı, açık
Gözlerin içinden kapıları aç
Gözlerin içinden kapılara çık

Dönemiyorsun ya gördüklerine
Uçurumlar kendi yansılarından
Nerde olsan gökyüzü hep yukarda
Düştükçe kendine düşüyor insan

Yitiksöz-22’nin öykücüleri arasında; Cihan Aktaş, Şärbanuw Beysenova, Hasan Keklikçi ve Ahmet Şevki Şakalar yer alıyor. Cihan Aktaş “Kar Gibi Patiskalar” adlı öyküsünde modern çağ insanının avm’lerde kuşatılmışlığına ve depreme değiniyor:

Kar Gibi Patiskalar

“Miyase iyi günlerinde meydanın en iyi kafesi Beyazköşk’e yönelirmiş dosdoğru. Bugünlerde uğrak yeri pideci. Bazen de kâğıt bardakta çay ve simitle parkta bir kanepeye yerleşiyor.

Şu Suzan ter bezlerini niye evdeki çamaşırlığa asmaz ki? Çünkü çok terliyorum, diye anlatıyor Miyase, aşırı. Açık havada rüzgâr alır götürür kokusunu, dermiş Suzan. Onca işin gücün ardından bu bezleri makineye atmayı unutmaz, gücenmiyor onun ufak tefeğine. Hem de eve girer girmez soyuyor üstünü başını, ev kıyafetini giydiriyor. Kolonyalar, tuzlu suyla gargaralar… Şipşak kuruyor sofrayı, çayları da yanında üçer adet Medine hurmasıyla orta sehpaya koyuyor sonra ve karşısına oturup, sevgi dolu gözlerle ona bakıyor. Annesinden söz ediyor yer yer, evlat olarak taşıdığı pişmanlıklardan. “Yatalaktı annem, gün boyu bir avuç ilaç verirdim, altını bezlerdim, onu bırakıp işe gidemezdim, darlık içindeydik oysa, söylenirdi kocam. Hazır bez alamazdım, ne bileyim, tasarruf edebileceğim kadar ederdim. Kocam bahane ararmış, ev kokuyor, her şey kokuyor, sen de kokuyorsun, dedi, geçti gitti.” Kardeşleri pek uğramaz,........

© İnsaniyet