1970’li yıllarda Terme/ Bağsaray köyünde geçen gül çocukluğumun Ramazan ve Kurban Bayramlarını büyük heyecan ve özlemle hatırlıyorum.
Elektriği, mescidi ve hatta düzgün yolu bile olmayan 10 hanelik Arımdere Mahallesinde dinî bayramları günler öncesinden iple çekerdik. Çünkü bizim için bayram demek, ancak bayramlarda, düğünlerde ve çarşıya gittiğimizde kullanabildiğimiz, kenarda ara sıra tozunu alıp içine fare, böcek girmiş mi diye baktığımız iskarpin ayakkabımızı 2-3 gün de olsa giyebilmekti. Çünkü bizim için bayram, gece yattığımız divan yatağının altına yamalıksız pantolon ve gömleğimizi koyup doğal ütü yaparak en düzgün ve güzel giyindiğimiz özel günler demekti.
Bayramın ne zaman olacağını günler hatta aylar öncesinden annemize sorar, bayramı hasretle beklerdik. Hele arife günü ve gecesi bayramı yeni elbise ve ayakkabılarla birlikte beklemek, ne kadar büyük heyecan verirdi bize. Mustafa Rıfat ağabeyim ve Fatma kardeşimle senede birkaç defadan fazla kullanamadığımız elbise ve ayakkabılara kavuştuğumuzda o kadar çok sevinir ve heyecanlanırdık ki, bayramın ilk günü eskimeyen ayakkabı ve elbiselerden gözlerimizi alamazdık biz.
Pazar (çarşı) ekmeğini bile haftada bir iki defa tadıp mısır ekmeğine talim ettiğimiz, güzel yemekleri ancak düğünlerde yiyebildiğimiz çocukluğumuzda bayramları kuzinede pişirilmiş lokum (pasta) ile çeşitli leziz yemekleri, elini öptüğümüz büyüklerden bayram ikramı olarak alıp yediğimiz şekerleri -çikolata ve paraları değil- hiç unutmadım.
Gül çocukluğumun gül bayramlarında en çok sevdiğimiz ve özlediğimiz şeylerden biri; bayramın ilk günü Terzi Emine halamlara gidip onun cömertçe sunduğu leziz et yemeğinden, ördek tuzlulu pilavından, nefis helvasından, odunla yanan fırında pişirdiği taze buğday ekmeğinden, güzel pastası ve su böreğinden yiyebilmekti. Kurban Bayramı dışında tavuk, balık ve kuş etinden başka et yediğimiz çok nadirdi. Bu sebeple Kurban Bayramlarında az sayıda kurban kesen ailelerden gönderilen etler, bizi bir başka mutlu ederdi.
........