Roboski belgeselinin hikâyesi |
Sonradan duyacaktım. Roboski katliamından iki gün sonra, Türkiye genelinde insanlar büyük bir coşkuyla eğlenerek girmişti yeni yıla. Şırnak hariç.
Kameraman arkadaşım Ayhan Bayrak sabahın köründe aramıştı. Ayhan’ın sabahın köründe araması hayra alamet değildi. Bunu uyku mahmurluğuyla da olsa anlamak mümkündü. Şırnak’ta çok sayıda sivil öldürülmüştü ve bu medyada henüz haber olmamıştı.
İmc tv’nin iki kişilik Diyarbakır ekibi olarak toparlandık ve yola düştük. Toparlandık, diyorum ama elimizde henüz ayrıntılı bir bilgi mevcut değildi. Şunu öğrenmiştik: Savaş uçakları Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Roboskili kaçakçıları bombalamış, 30’un üstünde insan katledilmişti. Öte yandan Roboski neredeydi? Nasıl bir coğrafyaydı? Nasıl gidilirdi? Hiç bilgimiz yoktu. Bir kamera, bir mikrofon ve bir tripotla yola çıktık. Fakat neyi nasıl yapacağımıza dair zerre bir fikrimiz yoktu. Birkaç gazeteci dostum vardı ve onların vereceği bilgiye ve yönlendirmesine güveniyordum.
Dar yolun sonundaki karanlık
Uludere’ye giden yol tekin değildi. Issız ve bir tarafı uçurum, dar bir yoldu. Asker barikatları ve koyun sürüleriyle sık sık kesilen yol gece buz tutmuştu, buzlar yeni yeni çözülüyordu.
Cenazeler Uludere’ye getirilmişti. Hava buz gibiydi. Ateşler yakılmıştı ve soğuktan korunmak için ateşlerin etrafında kümelenmişti insanlar. Derin, ürpertici bir sessizlik hakimdi. Cenazelerini ateş etrafında bekleyen adamların duruşu, başka bir dünyaya aitti. Sadece kıyafetlerinden ötürü değildi bende beliren duygunun nedeni. Canlarından bir parça vahşice koparılmıştı ve bundan sonra hayatları asla eskisi gibi olmayacaktı. Hayatları kimseninki gibi de olmayacaktı.
Adamın biri, tek başına yol kenarında duruyordu. “Bu dağın adı nedir?” diye sordum. Heybetli, sessiz, her şeye tanık karlı bir dağdı karşımızda duran. “Çayê Koyî” dedi adam. Ufak tefek, cılız bir adamdı. Ama kim bilir neden, belki sesindeki yasın büyüklüğünden, Çayê Koyî kadar heybetli görünmüştü bana. Bir müddet birlikte bakmıştık dağa. Sanki buralarda yaşanan her şeyi dağdan okuyor, dağdan dinliyorduk.
Adamın kimsesi ölmemişti katliamda. Ama hepsi Kürt’tü, hepsi akrabasıydı. Yas, kapkara bir gölge gibi dağdan aşağıya doğru akıyor, bütün bir coğrafyaya yayılıyordu.
Utançtan kurtaran mikrofon
Roboski’nin mezarlığı köyün üst taraflarındaydı. Arabayla gitmek mümkün değildi ve tırmanmak için iyi bir efor gerekiyordu. Taziye evine dönüştürülmüş halı sahadaki çekimler bitmişti. Cenazeler büyük bir kitlenin omuzlarında yukarıdaki mezarlığa götürülüyordu. Omzumda tripotla yokuş aşağı inip yukarı çıkarken, buz gibi soğukta ter içinde kalmıştım.
Mezar kazmanın hayırlara vesile olduğunu anlatırlar. Mezar kazmak için her daim gönüllü insanlar tanıdım. Roboski’de de böyle bir........