Erhan Ürküt yazdı | Kamu güvenliği mi, iktidarın bekası mı? Demirtaş kararının siyasi anatomisi |
Çalıştığım dükkân ile ev arası yaklaşık 3-4 km vardı. Ustam yol parası verirdi ama ben o parayı dondurma yemek için kullanırdım. Dükkânın önünden Yasin abinin at arabasının arkasına atlar, pastanenin önüne kadar ayaklarımı sarkar gelen arabaları izlerdim. Ama inerken riskleri de vardı. Çünkü at arabası durmazdı. İnmek için koşarak kendini aşağı bırakman lazımdı yoksa düşerdin. Daha da kötüsü araba da çarpabilirdi. Ama dondurma yemenin heyecanı bu risklere değerdi…
Dondurma yemenin keyfi gibi değil ama dün akşam Sayın Demirtaş’ın makam aracı olan kar küreme aracının, arkasına takıldım. Öyle at arabasının arkasına takılmaya benzemiyor. Bir yandan tipi bir yandan üşüme derken bu zorlu yolculuğa eşlik etmek için tecrübe de gerekiyor. Dağ taş bayır, düşsen kurtlara yem olursun. Sıkı giyinmesen hışk olursun (donarsın).
Hışk olmayı da donmayı da göze alarak sürece dair birkaç kelam edeyim.
Çocukluğumuzda yağan karın, bir süre sonra aylarca mahpus hayatı yaşattığı dönemlerden, mahpushane kapılarında ayaz soğuğunda beklemeye geldik.
3 Kasım’da Demirtaş kararının kesinleşmesiyle birlikte bir kısım siyasi figür ve gazeteci; bir saat sonra, yok saatler sonra, yok bu gece yok sabaha karşı… tahliye olacak diye herkesi hop oturtup hop kaldırdı. Bir mahpus yakını ve avukatı olarak ihtimal vermedim. Ama tüm sülalem, arkadaşlar, mahpus yakınları aramaya başladı. Köyün delisi ve dosyayı çok iyi bilen bir avukat olarak her zamanki gibi yıl başından önce tahliye beklemiyorum. Hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararıyla tahliye ihtimalini Türkiye’nin bir anda demokratik olmasına benzetiyorum.
Kobani davasını, salt bir AİHM kararıyla tahliye beklentisi içerisine sokmak hukuki olabilir. Ama bir kısım siyasi aktör açsından iktidarı hala........