Örümcek Burgacı: Geçmişin mirası

Alper Canıgüz’ün yeni polisiye romanı Örümcek Burgacı Everest Yayınları etiketiyle çıktı. Yazarın edebiyat dünyasıyla kara mizahı hallaç pamuğu gibi yoğurduğu Cehennem Çiçeği kitabıyla tanıştım. O günden sonra huzur bulmadım dersem büyük şair Cemal Süreya da ‘işi sulandırma’ diye fezanın beşinci katından bana selam gönderebilir. En iyisi mi şairi gereksiz yere meşgul etmeden önümdeki metne döneyim. Şair diline düşmek kâğıt kesiğinden daha az acı vermez diyeyim siz onu başka bir deyimi kullanmışım gibi okuyun.

Alper Canıgüz Örümcek Burgacı’nda da nüktedanlığını konuşturmuş; bu artık yazarın üslubu olmuş dersem sanıyorum yanlış bir şey söylememiş olurum. Alaysı bakış açısı ve ince esprileriyle metni hafifletiyor; kolay sindirilmesini sağlıyor. Dilindeki kıvraklığının, esnekliğinin, istediği forma sokma becerisinin kaynağı bence acele etmemesinden kaynaklanıyor. Üzerinde iyi düşündüğünü metni okuyunca anlıyoruz.

İşkencehane olarak kullanılan Ziverbey Köşkü


Örümcek Burgacı, Türkiye’den uzak Türkiye’den içre, tanıdık bir coğrafya, köprüsü, kalabalığı, trafiği ve üniversitesiyle… Türkiye’den uzak hiper demokrasisiyle… Herkesin elini kolunu sallayarak girdiği, çetelerin ve mafyanın cirit attığı, kıtalar arası yolgeçen hanı olduğuyla bilindik bir coğrafya. Roman bu mekânlarda geçtiği için ruhunu da bu mekânlar belirliyor. Yıl 1974, vizesinin ki dönem itibari ile yaşam vizesi diyebiliriz, vizesinin bitmesine beş gün kalmış Cinaslı hafiye, Rilke gibi dilbaz ki bu özelliğini sanıyorum şairliğinden alıyor, tilki gibi kurnaz Stan LaFleur’un intihar eden bir fizik profesörünün akıbetini araştırmasıyla başlıyor........

© İlke TV