Umut var güven yok

Baştan söylemekte yarar var: Yazının başlığına bakarak bu yazıyı sadece siyaset mecrasındaki barış süreciyle sınırlı olduğunu düşünmenizi istemem.

Umut ve güven hayatın hemen her alanında değişik ruh hallerimizde kendini çoğu zaman duyumsatan kavramlardır.

İnsan, hayatı boyunca bir şeylere tutunma ihtiyacı duyar. Bu tutunacak dalların en güçlülerinden ikisi umut ve güvendir. Ancak öyle zamanlar gelir ki, bu iki kavram arasındaki denge altüst olur. Önümüzde uzanan bir süreç, bir değişim, bir hedef vardır ve ona dair içimizde bir kıpırtı, bir “belki olur” fısıltısı, yani bir umut taşırız. Fakat aynı süreçle ilgili olarak, o fısıltıyı susturmaya çalışan güçlü bir ses de yankılanır: Güvensizlik.

Her konum ve durumun olmazsa olmazı güven duygusudur. Güven, kuşku duymadan inanmadır. Bu öyle bir şeydir ki, eğer oluşturulamazsa ya da ortadan kalkarsa, en güçlü hükümeti, en başarılı şirketi, en parlak ekonomiyi, en etkili liderliği, en iyi arkadaşlığı veya en derin aşkı yok edebilir.

***

Umut, genellikle pasif bir bekleyiş değildir; bir beklenti, bir arzu, istenen bir sonuca dair bir inanç kıvılcımıdır. Ölmediysek, bilincimiz yerindeyse umut hep bir köşede durur. O, potansiyele odaklanır. “Her şeye rağmen” yarının daha iyi olabileceği ihtimalidir umut. Aktif umut ise, Nietzsche’nin de işaret ettiği gibi, harekete geçmenin, çabalamanın ve yolda karşılaşılacak........

© İlke TV