Meşruiyeti rıza inşasında aramamak
BM 80. Genel Kurul toplantısı vesilesiyle Dünya liderleri New York’ta podyuma çıktı. Bu seneki toplantının en merak edilenleri, BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin yanı sıra İsrail, Suriye ve Türkiye’yi temsilen kürsüye çıkanlar ve toplantı marjında yapılan mini zirvelerdi.
Filistin devlet başkanı Mahmud Abbas, ABD kendisine vize vermediği için toplantıya telekonferans ile katılabildi. BM toplantılarına katılım nedeniyle ABD’ye gitmek, turistik bir seyahat olmadığı için, ABD’nin katılımı etkileyecek tasarrufta bulunması, hele bir devlet başkanına vize vermeyerek o devletin temsilini engellemesi tam anlamıyla zorbalık teşhirciliğiydi. Bu vesileyle, BM Genel Kurulu’nun, BM ilkelerini hiçe sayan ABD yerine, tüm insanlığın ortak şehri olan ve ulusalüstüleştirilmiş statüye sahip bir kente dönüştürülmek kaydıyla, Kudüs’e taşınması teklifini yinelemekte yarar görüyorum. Böylece hem paylaşılamayan kutsal kentin sahibi herkes olacaktır, hem de o kente BM toplantıları vesilesiyle erişim bir devletin keyfiliğine bırakılmamış olacaktır.
Bu seneki toplantının en itibarsız konuğu hiç şüphe yok ki Netanyahu idi; kürsüye çıktığında salon neredeyse tamamen boşaldı. Gazze’de iki yıldır soykırım yapan, Umman’da ABD-İran nükleer müzakere toplantısına bir kaç gün kala ABD ile birlikte İran’a saldıran, Lübnan’da işgalci olmaya devam eden, BM kararlarına rağmen ABD’nin desteğiyle Kudüs’ü başkent ilan edip Golan’ı ilhak eden ve Batı Şeria’ya yerleşimci getirmeye devam eden, Suriye’de işgallerine ve saldırılarına ara vermeyen, İsrail-Hamas ateşkesini görüşmek üzere toplanan Hamas heyetine Katar’da saldıran, Yemen’i ABD ile birlikte vuran İsrail tüm Dünya’nın haklı tepkisine maruz kaldı.
Toplantının en ilgi çeken katılımcılarından biri de Suriye’nin geçici cumhurbaşkanı Ahmet el Şara idi. BM listelerinde terörist olarak adı kalmaya devam eden örgütün lideri, Batı ve İslam dünyasından bir çok liderin teveccühü ile karşılaştı. Her ne kadar Alevi ve Dürzilere dönük katliama göz yumduğu ve failleri kovuşturmadığı iddialarına tatminkar bir cevap verememiş de olsa ve Kuzeydoğu Suriye’de SDG’ye dönük barışçı olamayan diline devam ediyor da olsa, İsrail’in güvenliğine tehdit oluşturmayacağına dair vermiş olduğu güvence, Filistin direniş örgütlerini Şam’dan tasfiye etmesi ve Hizbullah ve İran’a karşı hasmane ilişkileri nedeniyle akredite edilmiş görünüyor. Kendisini iktidara getiren güç odaklarının ondan beklentisi olan İsrail’in güvenliğini sağlama ödevine sadık kaldığı müddetçe içeride her istediğini yapabileceğine dair özgüvene sahip gibi duruyor. Bu özgüven biraz da, Türkiye’nin SDG’den silahlarını Şam’a teslim etmesi ve adem-i merkezi yönetim talebinden vazgeçmesi baskasına dayanıyor. Böylelikle Suriye’nin tek patronu olacağını........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein