Üç Yılda Üniversite: Reform mu, Akademik Erozyon mu? |
Son günlerde üniversitelerin üç yıla indirilmesi ve akademik takvimin üç dönemli bir yapıya dönüştürülmesi tartışılmaktadır. Aslında tartışılmıyor; bir müjde ve bir yenilik olarak kamuoyuyla paylaşılmaktadır.
Bu yapıya göre dört yıllık lisans programı 3 yıla düşürülecek ve her yıl ise üç dönem olarak uygulanacak. Öğrenciler’in 240 akts zorunluluğu devam edecek. Dönemler ise 11-12 haftaya indirilecek.
Bu plana göre öğrenci yoğun ve hızlandırılmış bir eğitim süreciyle 3 yıl içinde diploma sahibi olacaktır. YÖK Başkanı sayın Prof. Dr. Erol Özvar’ın ifadesiyle kaliteden ve öğrencinin alması gereken programlardan ödün vermeden daha erken mezun olmasının önü açılmaktadır.
İlk bakışta bu öneri, “zaman kazancı”, “erken mezuniyet”, “işgücü piyasasına hızlı entegrasyon” ve “derslerden ödün verilmemesi” gibi cazip argümanlarla sunulmaktadır. Ancak konuya biraz daha yakından bakmakta fayda vardır.
Zira üniversite eğitimi teknik bir takvim düzenlemesinden daha fazlasıdır. Üniversitenin ne olduğu ve ne olması gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır. Oysa ‘müjde’, ‘yenilik’ vesaire olarak anlatılan bu yapıya göre üniversiteler hızlandırılmış bir kurs sürecine dönüşmektedir. Bu yapısal dönüşüm beraberinde üniversiteyi artık “ne düşündürdüğüyle” değil, “ne kadar sürede bitirildiğiyle” ölçülen bir yapıya indirgemektedir.
Üniversite bir kurs merkezi olarak değerlendirilemez.
Üniversite süresinin üç yıla indirilmesi ve eğitimin üç dönem üzerinden yeniden yapılandırılıyor olması takvim değişikliğinden daha derin sonuçlar taşımaktadır. Esasen bu karar, üniversite anlayışında köklü bir dönüşüm ve gerileme potansiyeli bulunmaktadır. Bu yeni anlayışta üniversite büyük ölçüde bilgi aktarımının hızlandırıldığı, belirli kazanımların kısa sürede “tamamlatıldığı” bir yapıya dönüştürmektedir. Yani üniversite, düşüncenin geliştiği bir alan değil; zamanında bitirilmesi gereken hızlı program hâline gelmektedir. Böyle bir program, nitelikleri itibariyle, kurs veya sertifika programlarından beklenebilir.
Kurslar/sertifika programları belirli bir beceriyi / gereklilikleri kısa sürede kazandırmayı hedefler; üniversite ise bireyin düşünme biçimini dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Eleştirel düşünme, kavramsal derinlik, disiplinler arası bakış ve akademik olgunluk; bir kurs ya da sertifika programına özgü bir şekilde hızla aktarılabilecek içerikler değil, zamana yayılan entelektüel süreçlerdir.
YÖK başkanı katıldığı televizyon programında üniversitelerin bir amacı da eğitim, öğretim ve sosyal sorumluluk alanlarının artırılmasını amaçladığını ve bu süreçte yetkinliğin ön planda tutulması gerektiğini belirtti. Peki, bu amaç ve yetkinlik birkaç yıl içinde uygulanacak denilen 3 yıl, 3 dönem sisteminde nasıl gerçekleştirilecektir?
Bu bağlamda üniversiteyi yoğun bir süreçle hızlandırmak başkanın da işaret ettiği eğitimin niteliğini ve yetkinliğini artırmak yerine yüzeyselleştirme riskini beraberinde getirmektedir.
Bu nedenle üç yıl / üç dönem modeli, üniversiteyi farkında olmadan bir “hızlandırılmış eğitim kursu”na dönüştürme riskin beraberinde getirmektedir. Bu yapılandırma ve bakış açısı başarıyı üniversitenin öğrenciyi ne kadar kısa sürede mezun ettiğiyle ilişkili hale getirmektedir. Bu başarı ölçütü doğal olarak üniversiteyi kamusal ve entelektüel bir kurum olmaktan uzaklaştıracaktır.
Üç dönem ve 240 akts sistemi yüzeysel içerik ve bir sınav rejimi getirmektedir.
Üç dönemli sistemin en dikkat çekici yönlerinden biri, akademik dönemlerin 11–12 haftaya kadar düşürülmesidir. Resmi tatillere denk gelen veya hastalık ve saire gibi sebepler ya da........