menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Freud, Marx ve Weber’de Bilim Dışılık

58 15
06.05.2024

Bu yazıda ünlü isimler olan ve genellikle bilimsel çalışmalarda zirve yaptığı düşünülen üç ismin -Freud, Marx ve Weber- bazı bakımlardan öyle olmadığını, hatta bilimsel çalışma süsü verdikleri çeşitli eserlerinde, aslında ön yargılarını yansıttıklarını a göstermeye çalışıyorum. Bunun ne kadar mühim bir konu olduğunu izaha hiç erek yok; çünkü her üçü isim de düşünce tarihinde önemli izler bıraktı ve arkalarından ekoller oluştu. Hatta bazı insanlar tüm hayatlarının odağına bu isimleri aldı; onlara neredeyse insan üstü varlıklar olarak bağlandı. Her üç isim de kendilerini fikir adamı olmaktan ziyade bilim insanı ve çalışmalarını bilimsel çalışmalar olarak sundular ve öyle kabul edildiler. Oysa, daha yakından bakıldığında, bu üç ismin de bilimsel metodu reddeden veya bilimsel metoda aykırı yaklaşımları olduğu ve bir şekilde daha önceden ulaştıkları görüşlerin bilimsel sonuçlar olduğunu kanıtlamak için bilgi ve belge toplama peşinde koştukları anlaşılıyor.

Aykırı fikirlere olan ihtiyaç

1988-89 akademik yılında Londra’daydım. Dr. Asistan olarak çalıştığım SBF’den izinliydim. Londra Üniversitesi’nden ziyaretçi öğretim üyesi olarak davet almıştım. School of Oriental and African Studies’de misafir olarak bazı doktora derslerini izliyor ve kütüphanede demokrasi hakkındaki temel eserleri okuyordum.

Kalışım boyunca İngiliz gazetelerini düzenli olarak takip ettim. Bu gazeteler arasında The Times, The Daily Telegraph ve The Independent gibi ağır gazeteler yanında Daily Mail ve Daily Mirror gibi tabloid gazeteler de bulunurdu. Gazeteleri okumak hem dilimi geliştirmeme hem de İngiltere’den ve dünyadan haberdar olmama yardımcı oluyordu.

Bir gün ilginç bir şey oldu. The Independent gazetesinin yorum-fikir sayfalarında karşı karşıya basılmış iki yazı buldum. Her ikisi de Fransız Devrimi hakkındaydı. Devrimin 200’üncü yıl dönümü münasebetiyle kaleme alan yazılardan biri Fransız Devrimi’ni övüyor, diğeri, inanması zor ama, devrimi yerin dibine sokuyordu. Buna çok şaşırdım. Fransız kafasının egemen olduğu bir eğitim hayatından ve siyasal kültür içinden gelen biri olarak kutsal Fransız Devrimi’nin eleştirilmesini başta aklım havsalam almadı. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Düşünce serüvenimin henüz başlarındaydım. Sanırım nu durumun bana inanılmaz gelmesi bu yüzdendi. Yıllar içinde geliştim ve olgunlaştım. Sonraki zamanlarda gök kubbe altında eleştirilemeyecek hiçbir şey olmadığını anlamama ve kendime ona göre yol çizmeme yardımcı olan bir vaka olarak bunu hafızama kaydettim…

Malum sosyal medya diye modern insanın hayatına adeta demir atmış bir şey var. Burada genellikle kestirmeden bazı görüşleri dile getiriyoruz. Övgüler yanında tepkiler de alıyoruz. Bir ara sosyal medyada bir paylaşım yaptım, Marx ve Freud’un “şarlatan” ve Weber’in kısmen “şarlatan” olduğunu yazdım. Bu paylaşımım kelimenin tam anlamıyla özellikle Marx ve Freud takipçileri cephesinde bir fırtına kopardı. Fırtınayı yaratan ve destek veren kimseler niye böyle düşündüğümü merak etmek yerine nasıl olup da böyle bir şey söyleyebildiğimi sorgulamaya başladı ve işi kişiselleştirerek şahıma aşağılama ve hakarete varan sözlü saldırlar yaptı…

Ben kendimi, “ideolojik” bakımdan, David Hume-Adam Smith-Carl Menger-Friedrich A. Hayek geleneğine bağlı bir klasik liberal olarak görüyorum. Bu evrimci, tenkitçi rasyonalist ve kural faydacısı liberal çizgiyi diğer (kurucu rasyonalist-pozitivist, eylem faydacısı, deontolojik ve objektivist-naturalist) liberal geleneklerden daha mantıklı ve isabetli buluyorum. Sosyalizme ve soyut büyük teorilere duyduğum alerjide bunun da bir payı olduğunu sanıyorum. Bununla beraber, bu geleneğin genel olarak ve içinde yer alan büyük isimlerin özel olarak eleştirilmesinden rahatsızlık duymam ve bu eleştirileri haklı bulursam bir şeyler öğrenirim, yanlış bulursam bunu yapanlara bana yapıldığı gibi saldırmam, argüman ararım ve bu argümanlara başka argümanlarla cevap veririm. Ne geleneği ne de öncülerini ve mensuplarını kutsallaştırırım. Marx, Freud ve Weber hakkında söylediğim küçük cümle ise tam da benim yapmayacağım ve yapılmasını uygun bulmayacağım saldırı ve karalamaların hedefi yapılmama neden oldu. Varsın olsun. Bunlara bakarak görüş ifade etmekten kaçacak değilim. Böylece herkesin kendi düşünce ve karakter sicilini yazmasına alan açmış oldum.

Her akademisyenin bir veya bir iki uzmanlık alanı var. Ben psikoloji çalışmadım. Hayek’in fikirlerini incelemeye çabalarken düşünürün The Sensory Order adlı kitabı vesilesiyle yan okumalar da yapmış ve epeyce psikoloji bilgisi öğrenmiştim. O dönemde konuştuğum psikoloji hocası arkadaşlar bu birikime hayret eder ve nereden edindiğimi sorarlardı. Sonraki yıllarda, siyaset psikolojisine olan ilgimi muhafaza etmekle beraber, psikoloji ile fazla meşgul olmadım. Psikanalizde daha da amatörüm. 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra psikanaliz okumaya başladım. Sebebi darbenin faili F. Gülen’in ve adamlarının ruh hâlini ve mantığını anlama arzusuydu. Bu yüzden, hiçbir şekilde psikanaliz uzmanı olduğumu ve uzman değerlendirmesi yapabileceğimi iddia edemem.

Buna karşılık, okuduğum kaynaklarda beni yıllar önce Fransız Devrimi’yle ilgili olarak yaşadığım duyguları tekrar yaşamaya iten bilgiler ve değerlendirmeler buldum. Bunlar çok ilgimi çekti. Derslerimde öğrencilerimle paylaşmaya başladım ve sonunda meseleyi bir makalede derleyip toparlamaya karar verdim. Söz konusu paylaşımım da bunu haber vermekteydi. Ancak, tartışmaların büyümesi beni Freud hakkında bazı görüşler paylaşmanın hemen yapılmasına fayda olduğunu düşünmeye itti.

Freud bilim insanı mı, şarlatan mı, guru mu?

Freud önemli bir isim. Dünyanın her yerinde takipçileri var, Türkiye’de de. Lakin onu neredeyse kutsal, tartışılmaz bir figür olarak görenler olduğunun pek farkında değildim. Böylece öğrenmiş oldum. Öğrenmenin yaşı yokmuş. Bu yazıda, bir fikir vermesi için, Peter Watson’un abidevî eseri Fikirler Tarihi’nden iki alıntı yapacağım. Watson diyor ki: “…Aralarında Frederick Crews, Frank Cioffi, Allen Esterson, Malcolm Macmillan ve Frank Sulloway’in bulunduğu (ve sayıları giderek artan) karşıtları Freud’un –lafı dolandırmadan söylemek gerekirse- bir şarlatan, uydurduğu ya da saptırdığı verilerle hem kendini hem de başkalarını aldatan, sadece sözde bir ‘bilim insanı’ olduğunu söyleyerek bunun Freud’un teorilerini ve o teorilere dayanarak ulaştığı sonuçları geçersiz kıldığını öne sürmekteler.” Bir başka yerde ise şöyle diyor: “Britanyalı psikiyatrist ve radyo programcısı Athony Clare, Freud’u ‘acımasız, hilekâr bir şarlatan olarak tasvir ettikten sonra…”

Dünyada Freud karşıtı geniş bir literatür var. Nedense bu literatür Türkiye’ye pek ulaşmamış. Söz konusu kaynaklarda bu tür ifadelerden çok miktarda bulmak mümkün. Alanda bir başka önemli isim olan Antony Storr da Öteki Peygamberler adlı ilginç kitabında Freud’un bir bilim adamı muamelesi görmeyi değil bir guru muamelesi görmeyi hak ettiğini söylemekte. Gerçekten de, takipçileri ne kadar sadakat gösterirse göstersin, bir gurunun bir bilim insanı olarak görülmesi hem imkansız hem de manasız.

Bütün bu tespitler ve görüşler elbette tartışılabilir. Ama bunları dile getirenleri, alıntılayanları, aktaranları suçlayarak, karalayarak geçiştirilemez, yok sayılamaz. Öyle veya böyle, Freud Tanrısal yanılmazlığa sahip bir........

© Hür Fikirler


Get it on Google Play