Türk Hukukunda Ses Kaydı Delili: Yargıtay Kararları Işığında Bir Değerlendirme |
Bilindiği üzere hukuki bir olgunun veya ceza gerektiren bir olayın ispatını sağlamanın en önemli aracı delildir. Her geçen gün dijitalleşmenin daha da arttığı günümüzde, ispat araçları da dijitalleşmeye başlamıştır. Böylece, bir olayın veya olgunun ispatında sıklıkla ses kayıtlarının bir ispat aracı olup olmadığı sorgulanmaya başlanmıştır. Peki gerçekten, dijitalleşmenin de etkisiyle, sık sık gündeme gelen ses kayıtları, yargı organları nezdinde delil olarak kabul edilebilir mi?
Günümüzde teknoloji çağının bir getirisi olarak, ses kaydı, kişilerin başlarından geçen olayların ispatı açısından oldukça sık bir biçimde başvurdukları bir yöntem olup, bu nevi bir kaydın delil olarak kabul edilmesi belli şartlara bağlanmıştır. Öyle ki, Türk hukukunda benimsenen temel kural, hukuka aykırı yollarla elde edilmiş olan delillerin yargılama süreçlerinde kullanılamayacağıdır. Peki bu noktada, hukuka aykırılık kriteri nedir?
Türk Ceza Kanunu’nun 132 vd. maddeleri çerçevesinde, kişilerin rızası dışında yapılan ses veya görüntü kaydı, kural olarak özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlar kapsamında değerlendirilmektedir. Dolayısıyla kişilerin rızası veya haberi olmadan alınan ses kayıtları, kural olarak hukuka aykırı bir delil olarak kabul edilecek ve mahkemeler nezdinde delil niteliği taşımayacaktır. Buna karşılık gündelik hayatın akışında, her zaman kişilerin rızasını almak mümkün olmamakta veya kişilere seslerinin kaydedildiğine ilişkin bilgi verildiğinde, o konuşmadan beklenen fayda sağlanamamaktadır. Bu nedenle, bazı hallerde, alınan ses kayıtlarının delil niteliği taşıması açısından, “kişinin rızası veya bilgisinin olması” kuralına birtakım istisnalar getirilmiştir.
Genel itibariyle Yargıtay kararlarıyla şekillenmiş bu istisnalar şunlardır:
1. Ses kaydını alan kişinin,........© Hukuki Haber