Bilirkişilikte Hukuki Sınır, Denetime Elverişlilik ve Hakimin Takdir Yetkisi - III |
Önceki yazılarda, bilirkişilik kurumunun hukuki sınırları, raporun denetlenebilirliği, yöntem açıklığı ve usul güvenceleri üzerinde durmuştuk. Bu bölümde ise, hakimin takdir yetkisi ve bilirkişi raporunun karar sürecindeki yargısal işlevi ele alınacaktır.
VI. Takdir Yetkisi ve Raporun Niteliği
Bilirkişi raporu, HMK m.266 uyarınca, çözümü özel veya teknik bilgi gerektiren hususlarda maddi vakıaların teknik yönden açıklığa kavuşturulması amacıyla bilirkişinin incelemesi sonucunda düzenlenen rapordur. Dosyada teknik bilgiye ihtiyaç duyulabilir, bu yüzden bilirkişiye gidilir. Fakat karar makamı değişmez. Hükmü kuran hakimdir, bilirkişi raporu o karara zemin taşıyan bir unsurdur. Bu nedenle bir rapor değerlendirilirken sonuç kısmından önce, o sonuca hangi yöntemle, hangi maddi dayanakla ve nasıl bir gerekçe ile ulaşıldığına bakılmalıdır. Hakim, bilirkişi raporunu diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir. Rapora hüküm kurduracak bir bağlayıcılık tanınamaz. Zira rapor, nevi itibariyle hüküm kurma sürecinde başvurulan yardımcı bir araçtır. Teknik açıklamanın değeri, hukuki değerlendirmeyi taşımasına bağlıdır. Raporun içeriği karar gerekçesinin yerine geçer gibi okunmaya başladığında yargısal muhakeme zayıflar, delil tartışması geri plana düşer. Bu durumda serbest takdir alanı daralır, hükmün gerekçesi de denetime elverişlilik gücünü kaybeder.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.05.2025 tarihli, 2023/908 E. ve 2025/362 K. sayılı kararında, bilirkişi raporunun ancak uzman kurul eliyle ve işin yapıldığı yılın mahalli piyasa rayicine göre hazırlanması halinde hükme esas alınabileceği belirtilmiştir. Genel Kurul, bedelin ifa yılı rayicine göre tespit edilmesi gerektiğini; bu rayiç içinde yüklenici karı ve KDV’nin zaten bulunduğunu vurgulamıştır. Böylece, raporun bir sonuç bildirimiyle sınırlı kalmaması; dayanağı, yöntemi ve açıklığıyla hakimin serbest denetimine imkan veren teknik bir araç niteliği taşıması gerektiği belirtilmiştir.
Konya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi’nin 14.07.2025 tarihli, 2025/799 E. ve 2025/1117 K. sayılı kararında, eksik iş bedelinin keşif tarihine göre değil, işin yapıldığı yılın mahalli piyasa rayicine göre belirlenmesi gerektiği; delil tespiti raporundaki rakamlarla bağlılık bulunmadığı belirtilmiştir. Karar, defaatle ifade ettiğimiz üzere bilirkişi raporunun hüküm kurma sürecinde denetlenebilir biçimde destekleyici bir unsur olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 17.01.2024 tarihli, 2022/3377 E. ve 2024/234 K. sayılı kararı da aynı doğrultudadır. Daire, TBK m.481 uyarınca iş bedelinin işin yapıldığı yılın mahalli rayicine göre belirlenmesi gerektiğini, yüklenici karı ve KDV’nin bu rayiç içinde sayılacağını ifade etmiştir. Diğer bir deyişle, raporun teknik doğruluğu bedelin ifa veya teslim yılı rayiciyle uyumlu biçimde kurulmasıyla anlam kazanır. Aynı yönde Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 26.12.2022 tarihli, 2021/5038 E. ve 2022/6074 K. sayılı kararı ve Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesi’nin 01.07.2025 tarihli, 2025/607 E. ve 2025/620 K. sayılı kararı da bedelin ifa yılı rayici esas alınarak belirlenmesi gerektiğini kabul etmiştir.
Teslim yılı ölçütüne ilişkin olarak Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 06.11.2024 tarihli, 2023/1670 E. ve 2024/3839 K. sayılı kararında, bedelin teslim yılı serbest piyasa rayicine göre tespit edilmesi gerektiği belirtilmiş; teslim tarihinin göz ardı edilmesi incelemeyi eksik kılacak nitelikte sayılmıştır. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 53. Hukuk Dairesi’nin 05.11.2024 tarihli, 2022/804 E. ve 2024/1184 K. sayılı kararında da, ifa yılı rayiçleri dikkate alınmadan ve mahallinde uzman bilirkişi keşfi yapılmadan hüküm kurulmasının usule aykırı olduğu ifade........