menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bilirkişilikte Hukuki Sınır, Denetime Elverişlilik ve Hakimin Takdir Yetkisi - II

6 1
24.11.2025

Bir önceki yazıda, bilirkişilik kurumunun hukuki sınırları ve hakimin takdir yetkisiyle ilişkisi üzerinde durmuştuk. Bu bölümde ise, bilirkişi raporlarının denetlenebilirliğini, yöntem açıklığını ve usul güvenceleri bakımından taşıması gereken esasları ele alacağız

IV. Raporun Denetime Elverişliliği

Bilirkişi raporu teknik olarak doğru olsa da, yöntemi ve gerekçesi görünür değilse hükme elverişli sayılmaz. Denetlenemeyen rapor, hakimin takdir yetkisini daraltır ve yargısal iradeyi teknik bir görüşe indirger. Hukuk Muhakemeleri Kanunu, taraflara raporlardaki eksiklikleri tamamlattırma hakkı tanımış; hakime ise delilleri serbestçe değerlendirme yetkisi vermiştir. Bu iki hüküm birlikte değerlendirildiğinde, raporun denetlenebilirliğinin tek başına biçim şartı sayılamayacağı, adil yargılanmanın usul güvenceleri arasında yer aldığı görülür. Hakim, hüküm kurarken teknik görüşten yararlanabilir; fakat bu görüş, hakimin yerini almamalıdır.

Yargıtay, bilirkişinin teknik tespit sınırını aşarak hukuki değerlendirmede bulunmasının raporu denetime elverişsiz kıldığı yönündeki içtihatlarında birleşmiştir. 23. Hukuk Dairesinin 24.10.2019 tarihli kararı da aynı çizgidedir. Daire, ulaşılan her sonucun somut olgulara ve teknik gerekçelere dayanmasını zorunlu kabul etmektedir. Aynı şekilde, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi de 24.02.2020 tarihli kararında, sözleşme rejimi ve ifa yılı gözetilmeksizin yapılan teknik hesaplamaların mahkemenin denetim yetkisini fiilen ortadan kaldırdığını belirtmiştir. Raporun teknik yöntemi hukuki değerlendirme ile iç içe geçirmesi, hakimin serbest takdir yetkisini fiilen ortadan kaldıran en ağır sakınca olarak ortaya çıkmaktadır. Zira bilirkişiden beklenen, hesabın ve kullanılan yöntemin nasıl kurulduğunu somut biçimde göstermesidir; yöntemin hukuki anlamını ve sonucunu belirlemek ise mahkemenin görevidir. Bu sınır aşıldığında, mahkeme teknik raporu denetleyemez hale gelir ve kararın temeli, hakimin hukuki gerekçesi yerine bilirkişinin yorumu olur. Benzer şekilde, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesi’nin 19.11.2024 tarihli, 2022/1129 E. ve 2024/968 K. sayılı kararında, çelişkili bilirkişi raporlarının varlığı halinde, yeni bir kuruldan rapor alınması gerektiği ifade edilmiştir. Denetime elverişlilik, teknik doğrulukla birlikte raporun gerekçesinin açıklığı, yöntemin izlenebilirliği ve değerlendirmelerin denetlenebilirliği ile sağlanır. Raporun dayandığı gerekçenin açık biçimde gösterilmesi, kullanılan yöntemin anlaşılır olması ve önceki raporlarla kıyaslanabilir bir bütünlük içinde sunulması gerekir. Ancak bu unsurlar bir araya geldiğinde, hakimin raporu serbestçe değerlendirmesi ve hükme ulaşması mümkün olur.

Bilirkişi raporunda yer alan her tespit, kullanılan yöntemle ve ulaşılan sonuçla tutarlı bir bütünlük oluşturmalıdır. Tespit edilen vakıalar ile ulaşılan sonuç arasında kurulacak tutarlı bağ, raporun hem taraflarca hem de yargı makamlarınca denetlenebilmesinin ön koşuludur. Bu bağ çözüldüğünde, mahkemenin kuracağı hüküm hem isabet hem de gerekçe bakımından dayanaklı olamaz. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 05.07.2023 tarihli, E. 2023/487, ve K. 2023/708 sayılı kararında, ilk derece ile bölge adliye mahkemesi arasında kalan bilirkişi çelişkisinin çözülmeden hüküm kurulmasının, Kanun’un 281’inci maddesine aykırılık teşkil ettiği belirtilmiştir. Aynı ilke, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi’nin 04.06.2025 tarihli ve 2024/550 E., 2025/675 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır. Daire, acentelik sözleşmesinden doğan denkleştirme talebinde hükme esas alınan bilirkişi raporunun yöntem ve gerekçe bakımından denetime elverişli olmadığını, rapora yöneltilen itirazların karşılanmadığını ve hakimin HMK m.281 kapsamında raporu denetleme yükümlülüğünü yerine getirmediğini belirtmiştir. Raporun, portföyün ekonomik değeri, sözleşme süresi, gelir–risk paylaşımı ve rekabet yasağı gibi unsurları bütüncül biçimde değerlendirmemesi nedeniyle hükmün bozulmasına karar verilmiş; dosya, yeniden bilirkişi incelemesi yapılmak üzere geri gönderilmiştir. Benzer şekilde, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi’nin 13.05.2025 tarihli ve 2025/112 E., 2025/456 K. sayılı kararında, iflas içi konkordato tasdikinde bilirkişi incelemesinin denetime elverişli biçimde işletmesel verilerle desteklenmesi, nakit akım analizleri içermesi ve tasfiye–konkordato kıyaslaması yapılması gerektiği belirtilmiştir. Daire, HMK m.356 ve İİK m.305/2 hükümleri uyarınca, mahkemenin projeyi yetersiz gördüğü hallerde re’sen veya talep üzerine revize ettirip uzman raporuyla denetleme yükümlülüğünü vurgulamıştır. İlk derece mahkemesinin, teknik raporu tartışmaksızın ve raporun dayanaklarını değerlendirmeksizin hüküm kurmasının, yargılamanın açıklık ve öngörülebilirlik ilkeleriyle bağdaşmadığı ifade edilmiştir. İstinaf aşamasında alınan ek bilirkişi raporu ile revize edilen planın uygulanabilir bulunduğu sonucuna ulaşılmış ve karar kaldırılarak konkordato projesi tasdik........

© Hukuki Haber