I. HAK EHLİYETİ
A. Yasal Düzenleme
Hak ehliyeti, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 8. maddesinde düzenlenmiş olup; yasal hüküm uyarınca, her insanın hak ehliyeti bulunmaktadır. Hak ehliyeti, bütün insanların, hukuk düzeninin sınırları içerisinde, haklara ve borçlara ehil olmada eşit olması anlamına gelmektedir.
B. Hak Ehliyetinin Başlangıcı
Hak ehliyeti bakımından önem arz eden husus, çocuğun sağ doğması olup; çocuk, sağ doğmak koşuluyla, hak ehliyetini ana rahmine düştüğü andan başlayarak elde etmektedir. Bu husus da, çocuğun sağ doğması kaydıyla, hak ehliyetin başlangıcının ana rahmine düşme anına götürüldüğünü göstermektedir.
C. Hak Ehliyetinin Bulunup Bulunmadığının İspatı
Hukukumuzda hak ehliyetinin varlığı ya da yokluğu büyük önem taşımaktadır. Bu yönde bir tereddütün hasıl olması halinde, iddianın ispatı gerekmekte olup; bir hakkın kullanılması için bir kimsenin, sağ veya ölü olduğunu veya belirli bir zamanda ya da başka bir kimsenin ölümünde sağ bulunduğunu ileri süren diğer bir kimsenin, iddiasını ispat etmesi zorunludur. Zira Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi uyarınca, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatlamakla yükümlüdür.
Yasal düzenlemeler uyarınca; doğum ve ölüm vakıaları, nüfus sicilindeki kayıtlarla ispatlanmaktadır. Zira nüfus kayıtları, resmi kayıtlar olup; esas olan, resmi belgeler ve bilgilerle ispattır. Ancak nüfus sicilinde bir kayıt yoksa veya bulunan kaydın doğru olmadığı anlaşılmaktaysa; gerçek durum, her türlü kanıtla ispat edilebilmektedir. Bu kapsamda yalnızca nüfus sicili kayıtları olarak sınırlandırılan delil türü, belirtilen kayıtların bulunmaması halinde, delil serbestisine dönüşmektedir.
D. Hak Ehliyetinin Sona Ermesi
Hak ehliyeti, ölüm ve ölümle aynı ya da benzer hukuki sonuçları doğuran hukuki olaylarla sona ermektedir. Örneğin, ölüm halinde hak ehliyeti sona erdiği gibi ölüm karinesi, birlikte ölüm karinesi ve gaiplik hallerinde de hak ehliyeti son bulmaktadır. Zira ölüm karinesi halinde, kanuni karine gereği, gaiplik bakımından ise mahkeme kararı ile, kişinin sağ olmadığı kabul edilmekte ve ölüm kütüğüne kayıt olmaktadır. Birlikte ölüm karinesinde ise, kimin önce kimin sonra öldüğü bilinmemektedir. Bu halde kanuni karine uyarınca, birden fazla kişinin hak ehliyeti aynı anda sona ermiş sayılmaktadır.
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 2016/18686 Esas, 2019/3302 Karar sayılı kararı ile; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 28’inci maddesinde, kişiliğin, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlayıp ölümle sona erdiği ve çocuğun hak ehliyetini, sağ doğmak koşuluyla ana rahmine düştüğü andan başlayarak elde ettiğinin hüküm altına alınmış olduğu, gerçek kişilerin kişiliğinin ve medeni haklardan yararlanma (hak) ehliyetinin ölümle sona erdiği ve ölmüş kişinin de taraf ehliyetinin bulunmadığı belirtilmiştir.
II. FİİL EHLİYETİ
A. Yasal Düzenleme
Fiil ehliyeti, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 9. maddesinde düzenleme alanı bulmaktadır. Her insanın hak ehliyetinin bulunduğunun kabulü, her insanın fiil ehliyetine de haiz olduğu anlamına gelmemektedir. Bu sebeple her iki durum, aynı hukuki sonucu ifade etmemektedir. Zira fiil ehliyeti, bir kimsenin kendi fiilleriyle hak edinebilmesi ve borç altına girebilmesidir.
B. Fiil Ehliyetinin Şartları
1. Genel Olarak
Fiil ehliyetinin şartları; ayırt etme gücüne sahip olma, kısıtlı olmama ve ergin olma şeklindedir. Söz konusu şartlara, Türk Medeni Kanunu’nun 10. maddesinde yer verilmiştir. Bu kapsamda ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin, fiil ehliyeti bulunmaktadır.
2. Ayırt Etme Gücüne Sahip Olma
Hak ehliyeti bakımından kişinin ayırt etme gücünün varlığı aranmazken, fiil ehliyetinde kişinin ayırt etme gücünün bulunması gerekmektedir. Bu kapsamda yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, Medeni Kanun hükümleri uyarınca, ayırt etme gücüne sahiptir. Belirtilen hususlar, Türk Medeni Kanunu’nun 13. maddesinde düzenlenmektedir. Burada önem arz eden, kişinin akla uygun biçimde davranma yeteneğinin bulunmasıdır.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 2014/4562 Esas, 2014/7432 Karar sayılı kararında; Türk Medeni Kanunu’nda, hak elde edebilmenin ve borç altına girebilmenin fiil ehliyetine bağlandığı ve ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmanın kabul edilerek “ayırtım etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin........