menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

HACİZ İHBARNAMESİNE GERÇEĞE AYKIRI İTİRAZ SEBEBİYLE TAZMİNAT SORUMLULUĞU (İİK m. 89/4) VE BOZMA KARARINA UYMA NETİCESİNDE OLUŞAN USULİ KAZANILMIŞ HAK İLKESİNİN SINIRLARI

11 0
previous day

YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ’NİN 2025/6258 K. SAYILI İLAMI IŞIĞINDA BİR İNCELEME

1. GİRİŞ

Türk İcra ve İflas Hukuku, alacaklının alacağına en etkin ve hızlı şekilde kavuşmasını temin ederken, borçlu ve üçüncü kişilerin haklarını da koruyan hassas bir denge üzerine kuruludur. Bu denge içerisinde, borçlunun üçüncü kişiler nezdindeki mal, hak ve alacaklarının haczi, alacak tahsilatının en önemli ve sık başvurulan yollarından birini teşkil eder. İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 89. maddesinde düzenlenen haciz ihbarnamesi müessesesi, bu sürecin belkemiğidir. Ne var ki, bu mekanizmanın başarısı, büyük ölçüde üçüncü kişilerin dürüst ve gerçeğe uygun beyanlarına bağlıdır. Kanun koyucu, haciz ihbarnamesine gerçeğe aykırı şekilde itiraz ederek alacaklının tahsilatını engelleme ihtimaline karşı, üçüncü kişiler için özel bir sorumluluk rejimi öngörmüştür. İİK m. 89/4’te düzenlenen bu tazminat sorumluluğu, icra hukukunun en teknik ve tartışmalı alanlarından biridir.

İncelememize konu teşkil eden Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 14.10.2025 tarihli, 2025/7850 E. ve 2025/6258 K. sayılı ilamı, işte bu karmaşık sorumluluk alanının iki kritik ve birbiriyle ilintili veçhesine ışık tutmaktadır. Karar, bir yandan üçüncü kişinin tazminat sorumluluğunun doğumu için borcun varlığının ispatında “fatura” gibi şekli belgelerin mi, yoksa taraflar arasındaki “sözleşme” gibi temel borç ilişkisinin mi esas alınması gerektiği sorunsalını ele almaktadır. Diğer yandan ise, bir mahkemenin Yargıtay’ın bozma kararına uyduktan sonra bu kararın gereklerinin aksine hüküm kurmasının, usul hukukunun temel direklerinden olan “usuli kazanılmış hak” ilkesini ne surette ihlal ettiğini çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır.

Bu makale, söz konusu Yargıtay kararını bir uygulayıcı gözüyle analiz ederek, İİK m. 89/4 tazminat davalarının hukuki niteliğini, bu davalarda ispat standartlarını ve özellikle sözleşmeye dayalı alacakların haczedilebilirliği meselesini derinlemesine irdeleyecektir. Ayrıca, kararın usul hukuku bakımından taşıdığı önem, yani “bozmaya uyma” kararının geri dönülmez niteliği ve bunun yargılamanın tarafları için yarattığı güvence, uygulamacıya pratik ve teorik bir bakış açısı sunmak amacıyla ele alınacaktır.

2. TEORİK ÇERÇEVE: ÜÇÜNCÜ KİŞİLERDEKİ ALACAKLARIN HACZİ VE TAZMİNAT SORUMLULUĞU

2.1. İİK 89. Madde Mekanizması ve Haciz İhbarnameleri

Kesinleşmiş bir icra takibinde alacaklı, borçlunun malvarlığı değerleri üzerinde cebri icra yetkisini kullanır. Borçlunun üçüncü kişilerdeki alacakları da bu malvarlığının bir parçası olup, menkul hükmündedir ve haczi İİK m. 89’da düzenlenen özel prosedürle gerçekleştirilir. Kanun koyucu, üçüncü kişinin haklarını korumak ve süreci yönetmek amacıyla üç aşamalı bir ihbarname sistemi kurmuştur:

· Birinci Haciz İhbarnamesi (İİK m. 89/1): Bu ihbarname ile üçüncü kişiye, borçlunun kendisindeki mevcut veya ileride doğacak alacaklarının haczedildiği, artık borcunu sadece icra dairesine ödemesi gerektiği, aksi halde borcun zimmetinde sayılacağı ihtar edilir. Üçüncü kişinin, tebliğden itibaren yedi gün içinde itiraz etme hakkı vardır.

· İkinci Haciz İhbarnamesi (İİK m. 89/2): Birinci ihbarnameye süresinde itiraz edilmemesi halinde gönderilir ve borcun zimmetinde sayıldığı tekrar ihtar edilir.

· Üçüncü Haciz İhbarnamesi (İİK m. 89/3): İkinci ihbarnameye de itiraz edilmezse, üçüncü kişiye on beş gün içinde menfi tespit davası açma hakkı tanıyan son bildirimdir. Bu süre de sonuçsuz kalırsa, borç üçüncü kişinin zimmetinde kesinleşir.

İncelememizin odağında, birinci haciz ihbarnamesine yapılan itiraz ve bu itirazın sonuçları yer almaktadır. Üçüncü kişi, “borçlunun bende bir alacağı yoktur” veya “borç ödenmiştir” gibi bir beyanla itiraz ettiğinde, haciz işlemi durur. Ancak bu itirazın maddi gerçeklikle uyuşmaması, alacaklının tahsilat hakkını etkileyebilecek bir durum teşkil edebilir. Bu nedenle kanun koyucu, bu durumu hem cezai (İİK m. 338) hem de hukuki (İİK m. 89/4) yaptırımlara bağlamıştır.

2.2. Gerçeğe Aykırı Beyan Nedeniyle Tazminat (İİK m. 89/4)

İİK m. 89/4 hükmü, “Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesine müddeti içinde itiraz ederse, alacaklı, üçüncü şahsın verdiği cevabın aksini icra mahkemesinde ispat ederek üçüncü şahsın 338 inci maddenin 1 inci fıkrası hükmüne göre cezalandırılmasını ve ayrıca tazminata mahkum edilmesini isteyebilir. İcra mahkemesi, tazminat hakkındaki davayı genel hükümlere göre halleder.” şeklindedir.

Bu madde, İcra Mahkemesi’ne ikili bir görev yükler:

1. Ceza Yargılaması: Üçüncü kişi yetkilisinin gerçeğe aykırı beyanda bulunma suçunu (İİK m. 338/1) işleyip işlemediğinin tespiti. Bu suç, ancak kasten işlenebilen bir suçtur.

2. Tazminat Yargılaması: Üçüncü kişinin itirazının haksız olup olmadığının, yani haciz ihbarnamesi tebliğ anında borçluya bir borcu bulunup bulunmadığının “genel hükümlere” göre incelenmesi.

Uygulamada sıklıkla karşılaşılan bir yaklaşım, ceza davasında sanık hakkında “kast” unsurunun yokluğu veya delil yetersizliği gibi nedenlerle beraat kararı verilmesi halinde, tazminat talebinin de otomatik olarak reddedilmesidir. Oysa Yargıtay’ın yerleşik içtihadı ve incelediğimiz karar, bu iki yargılamanın birbirinden bağımsız olduğunu net bir şekilde ortaya koymaktadır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesi uyarınca, ceza mahkemesinin beraat kararı, kusurun ve zararın varlığını araştıran hukuk hakimini bağlamaz.........

© Hukuki Haber