47 yıldır dinmeyen yürek acısı: Maraş |
“Acıyı bal eyledik
sıratı yol eyledik
geldik bugüne
ekilir ekin geliriz, ezilir un geliriz
BİR GİDER BİN GELİRİZ
beni vurmak kurtuluş mu?
kahrolasın demiyorum
kahrolma da gör beni”
Hasan Hüseyin Korkmazgil
47 yıl.
Bir insanın ömrünün yarısından fazlası.
Bir toplumun hafızasında ise dinmeyen bir sızı, kapanmayan bir yara.
Oy Maraş Maraş, zalimin elinden kan ağlayan canların toprağı!
Maraş, Çorum, Sivas-Madımak'taki vahşetler o tarihten bu tarihe çığlık dolu bir yaprak, bir yeniden kaçıncı Kerbela.
Bu vahşet Anadolu’nun kadim inancının mensuplarına reva mı?
Bu aydınlık insanlara zulmü hangi vicdansızlık reva gördü?
Maraş’ta insanlığa kıyıldı. İnsanlık o gün utandı arından.
Sokaklar kan içinde.
Evler insanlığa mezar.
Acının feryadı Binboğaları aştı.
Canların Figanı Gavur Dağlarına ulaştı.
Dile kolay 47 yıl oldu. Hala hafızalarda dipdiri.
Bu kaçıncı Kerbela.
Takvimler Aralık 1978’i gösterdiğinde, Kahramanmaraş, Türkiye Cumhuriyeti tarihine utançla kazınacak bir katliamın, inancından dolayı katledilen bir toplumun, eli kanlı cellatların dehşetinin adresi oldu.
Bugün “Maraş” denildiğinde akla sadece coğrafi bir bölge değil, alçaklığın ve vahşetin sonsuzlaştığı, komşunun komşusunu kanıyla boğduğu, masumiyetin ateşe verildiği bir travma geliyorsa, bunun sorumlusu o gün devleti yöneten egemen güçlerdir.
Resmi kayıtlara göre bile yüzün üzerinde can kaybı, yüzlerce yaralı, tecavüzler, yağmalar ve binlerce insanın zorla göç ettirilmesiyle sonuçlanan bu olaylar dizisi, basit bir "sağ-sol çatışması" olarak açıklanamaz. Maraş, sıradan bir cinnet anı değildi; o, Ülkücü (milliyetçi) gençlik, MİT ve Kontr-gerilla işbirliği ile tezgahlanmış, devletin derin dehlizlerinde planlanmış sistemli bir Alevi kıyımıydı.
***
Olaylar, gergin bir siyasi atmosferin ortasında, profesyonelce kurgulanmış provokasyonlarla başladı. Sinemaya atılan bomba, kışkırtıcı cenaze törenleri... Ancak fitili ateşleyen asıl unsur, hafızamızın en acı köşesine kazınan o nefret sözleriydi:
“Hac ile cennete gidemezsiniz, bir Kızılbaş öldüren cenneti garanti eder.”
Bu cümleler, bir halkın vicdanının kana düştüğü anın somutlaşmış halidir.
O günlerde camilerden yayılan bu nefret çağrıları, hedef gösterilen Alevi yurttaşların canlarını hedef alan, evlerini ve işyerlerini yağmalayanlara ön ayak oldu.
O provokatif çağrılar ve eylemler; Alevilerin........