Beynimiz toplam vücut ağırlığımızın yalnızca %2’sini oluşturmakla birlikte, aldığımız besinlerin en az ’sini, oksijenin ise %’sini kullanır. Ayrıca vücudumuzdaki kan akışının %’i de beyinden geçer. Bu kadar küçük bir organın böylesine etkin çalışmasını sağlayan, içerisinde bulunan yaklaşık 100 milyar sinir hücresi ve aralarında oluşturdukları bağlantılardır. Bu kadar yüksek enerji ve kapasite ile çalışan beynimiz gün boyu bulunduğumuz ortamlardan gelen radyasyon, elektromanyetik dalgalar, hava kirliliği, zararlı kimyasallar ve besinlerden gelen toksinlere maruz kalır. Bu zararlı madde ve toksinlerin vücudumuzdan atılamadığı takdirde ciddi hastalıklara neden olabilirler. Unutkanlık, halsizlik, yorgunluk, tükenmişlik hali, baş ağrıları, tüm vücut ağrıları, konsantre olamama, isteksizlik ve mutsuzluk hissi bunlardan bazılarıdır. Vücudumuzda biriken zararlı maddeler iltihap (enflamasyon) süreçlerini başlatır ve organlarla damarlara zarar vermeye başlar.
Beynimiz; kimi zaman kalbimiz, böbreklerimiz, akciğerlerimiz ve karaciğerimizden daha hızlı yaşlanabilir. Uzmanlar bunu, hayatımız boyunca tükettiğimiz sağlıklı besinler, okuduğumuz kitaplar, hobiler, edindiğimiz beceriler ve yaptığımız fiziksel egzersizler gibi aktivitelerin toplamı olan bilişsel rezerv teorisine dayandırmaktadır. Gelecekte bizi beyin hastalıklarından koruyan da budur. Rezervimiz ne kadar zenginse hafızamız ve beyin performansımız o kadar sağlıklı........