Siyonizm’e kan pompalarken boykot çağrısı yapmak!

“… İsrail bir bomba bırakacak; özgürce… Soğuk bir kola içeceksin, serinletecek ama bir bebek ölecek iz bırakmadan, haksız yere hayatı son bulacak derin bir acıyla… Nasıl adım atarız? Nasıl karşı koyarız? … Bu acıyı dindirmek için harekete geçmeliyiz…”

Allah razı olsun geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan, soykırımcı İsrail’e karşı, bu sözleri ihtiva eden etkileyici bir boykot çağrısı yaptı. Türkiye hükümeti, katliamın en başından beri tarafını net bir şekilde ortaya koyan söylemlerde bulunuyor. Bu çağrıda onlardan biri olarak tarihteki yerini aldı kuşkusuz. Ancak bir Devlet Başkanının yanı başında yaşanan soykırım gerçeğine karşı söylemden öte eylemsel bir tavır takınması ve “Bu acıyı dindirmek için harekete geçmesi” gerekmez mi?

Petrol, İsrail’in katliamlarını sürdürebilmesi için olmazsa olmaz bir enerji kaynağı. Ama Siyonistler, petrol ihtiyacında % 95 oranında dışa bağımlı. Dolayısıyla İsrail soykırımın devamı için, dünyadaki işbirlikçilerinden petrol almak zorunda.

İsrail bu ihtiyacının önemli bir bölümünü Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı’ndan karşılıyor. Azerbaycan petrolü bu hattan geçerek Ceyhan’daki BTC Haydar Aliyev Deniz Terminali’ne, oradan deniz yoluyla İsrail limanlarına ulaşıyor. Bu sevkiyatta Botaş kritik bir rol oynuyor.

İsrail’e ulaşan petrol işlenerek İsrail ordusu için yakıta dönüşüyor. İsrailli petrol şirketi Paz Oil’in 2023 yılında yayınladığı finansal rapora göre; İsrail’in Aşdot rafinerisinde işlenen ham petrol İsrail hava kuvvetlerinin jetlerine; Delek ve Sonol isimli şirketlerin Hayfa rafinerisinden elde ettikleri petrol ise İsrail kara kuvvetlerinin araçlarına yakıt oluyor. İsrail’in petrolü, askeri güçlerinin kullanımına sunuyor olması, petrol sevkiyatına ortak olanları, gerekçesi ne olursa olsun soykırıma da suç ortağı yapıyor.

Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattından petrol sevk eden ana şirket, 9 farklı ülkeyi temsil eden ve 11 farklı şirketten oluşan bir konsorsiyum. En büyük pay sahipleri % 35 ile İngiliz BP ve % 25 ile Azeri Socar şirketleri. Türkiye’yi temsil eden Botaş’ın payı ise % 6,5 civarında. Ancak Türkiye’yi asıl söz sahibi yapan durum, 1778 km’lik boru hattının 1076 km’lik kısmı ile petrolün deniz yoluna açılan noktasına ev sahipliği yapıyor olması. Dolayısıyla Türkiye, petrolün sevkiyatında kilit bir rol oynuyor.

Boru hattına Türkiye dışında Azerbaycan ve Gürcistan ev sahipliği yaparken, kurulan şirketin liderliğini ise BP yapıyor. Boru hattının inşası ve işletilmesine ilişkin hukuki çerçeve iki anlaşmaya dayanıyor. İlki 2000 yılında Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye arasında imzalanan anlaşma, diğeri BP yönetimindeki BTC Konsorsiyumu’nun bahsi geçen üç ülke ile ayrı ayrı yapmış olduğu “Ev Sahipliği” anlaşmalarıdır.

Bu iki anlaşmada uluslararası hukukta Türkiye’yi bağlıyor. Anlaşmalar boru hattının işleyişine ve BTC Şirketi’nin çıkarlarına hizmet ederken; imza atan ülkelerin egemenlik haklarını hiçe sayıyor. Örneğin, ilk anlaşmanın 2. maddesinde: “Her devlet; bu anlaşma ile çelişen, anlaşmayı zedeleyen, engelleyen ve uygulama yeteneğini olumsuz etkileyen veya kısıtlayan; bir iç yasa ve düzenleme veya bir uluslararası anlaşma ya da muahedeye taraf olmadığını, bunları uygulamak ve bunlara riayet etmekle hukuken yükümlü olmadığını beyan ve garanti eder” denilmektedir. Bu ifadeler; şirketin çıkarlarının kamu yararından ve ülkelerin çıkarlarından üstün tutulduğunu gösteriyor.

Türkiye ile BTC Şirketi arasında........

© Haksöz