Siyonist İsrail’in Filistin’deki katliamları birkaç gün sonra dört yüzüncü gününe girecek. Silahsız, şiddet karşısında savunmasız Filistinlileri öldüren İsrail, saf kötülüğünü dünyanın gözü önünde icra ediyor. Kurbanları arasında hedef gözetmiyor çünkü amacı olan “Filistinli Müslümanların “kökünü kazımak!” zalimliğini açıkça ifade etmekten çekinmiyor.
Filistin’de kahredici sahneler yaşanıyor. Zalimlik ve orantısız güç kullanımı barbarca sergileniyor. Öldürmenin en vahşice olanı, bugüne kadar cezası veril(e)mediği için fütursuzca yapılıyor. Tüm bu yaşananlar “Hissedene tragedya, (umarsızca) seyredene komedya!” olarak yansıyor. Soykırım edebiyatı üzerinden meşruiyet devşiren modern dünyanın “uygar” devletleri ise soykırım yapıyor.
Modern Batı, “ne kadar köklü bir uygarlık” olduğunu ispat etmek için ürettiği kavramlara Yunanca ve Latince isimler vermeyi sever. Soykırım kavramı da, Yunanca ırk veya soy anlamına gelen “genos” ile Latince öldürme anlamındaki “cide” kelimelerinden türetilmiştir ama 20. yüzyıla aittir. Amerika Savaş Bakanlığı’nda görev yapan Polonya asıllı avukat ve akademisyen Raphael Lemkin tarafından ilk defa 1930’larda kullanılmış, 1948 yılında BM Soykırım Sözleşmesi olarak kabul edilebilmiştir. Teoride sıkça atıfta bulunulsa da kavramın pratikte ilk kullanımı, 1993’te Bosna-Hersek devletinin Adalet Divanı’na başvurusu ile olabilmiştir. Sözleşmeye göre ilk mahkeme kararı ise ancak 1998’de verilmiş; Ruanda Mahkemesi, Akayesu’yu Ruanda soykırımına katıldığı için suçlu bulmuştur.
Soykırım kavramının neden yürürlüğe giremediğinin, uygulanabilir olamadığının sebebi ise bizleri hiç şaşırtmıyor. Bugün olduğu gibi dün de ABD sözleşmeyi onaylamak konusunda ayak diretiyor. Ancak 1988 yılında sözleşmeyi büyük bir ölçüde etkisiz kılacak çekinceler koyarak onaylıyor. Çünkü ABD’nin yaptığı ancak adı bir türlü kon(u)lamayan soykırımlar var. Kıta yerlileri başta olmak üzere Vietnam, Afganistan, Irak bir çırpıda sayılabilecekler olanlar. Japonya’ya atılan atom bombası sadece bombaya maruz kalanları öldürmedi, bölgede yaşayan tüm halkın geleceğini de imha etti. Bugün İsrail’in hamisi ABD ve bu yazı yazılırken seçime girecek olan Başkan adaylarının en önemli vaatleri arasında, “İsrail’e destek olmak” ilk sıralardaydı.
Soykırım denilince ilk akla gelen şey toplu katliamlar. Oysa bir soykırımdan bahsedebilmek için illa toplu katliamlar yapılması da gerekmiyor. Amerika’daki yerli halkın zorla kısırlaştırılması, Çin’deki Uygur çocukların zorla alınıp bir diğer gruba asimile etmek için yeniden eğitilmesi ya da Suriyeli milyonlarca insanın yurtlarından edilmesi gibi zorbalıklar da amaç veya etki bakımından soykırım niteliği taşıyor. Bu uygulamalar bir halkın toplumsal canlılığını öldürmek anlamına geliyor. İsrail’in Filistin’de yıllarca uyguladığı Apartheid rejimi yanında, yaptığı katliamların da ardı arkası kesilmiyor.
İsrail’in hamisi ABD’nin dünyanın her bölgesinde gerçekleştirdiği cürümlerinin soykırım olup olmadığı, siyaseti bırakın akademide bile halen tartışılıyor. Peter........