7 Ekim Aksa Tufanı üzerinden üç yüz altmış gün geçti. Dile kolay. Bu süre zarfında çoğu kadın, sivil ve çocuk 42 bin kişi hunharca katledildi. Siyonist İsrail tarafından adeta bir açık hava hapishanesine dönüştürülen Gazze’ye bu güne kadar 81 bin ton bomba atıldı. Camiler, okullar, hastaneler, mülteci kampları, sivil yerleşim alanları bombalandı.
Siyonist rejim eş zamanlı olarak Suriye’ye saldırıyor, Lübnan’a saldırıyor, İran’da Hamas’ın siyasi lideri İsmail Heniye’yi suikastle şehid etti, başta Nasrallah olmak üzere Hizbullah’ın tüm komuta kademesini binlerce tonluk bombalarla sığınaklarda vahşice öldürdü. İsrail bir şey daha yaptı; Hizbullah militanlarının elindeki telsiz ve telefonları bir suikast aparatı gibi patlatarak daha evvel hiç denenmemiş bir saldırı yöntemi uyguladı.
Tüm bu vahşet ve katliamlarına dünyanın gözü önünde, Batı’nın gözetimi ve himayesi altında kendisine sağlanan silah, para ve teknoloji desteğiyle hız kesmeden devam ediyor. Birleşmiş Milletler başta olmak üzere hiçbir uluslararası kurum veya hukuki mekanizma işlemiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uzunca bir süredir dillendirdiği dünya beşten büyüktür söylemi biraz da bu çaresizliğe ve tıkanıklığa dikkat çekmek içindir.
Tüm bu tablodan aldığı cesaretle hızını alamayan Netanyahu; İran’a demokrasi götürmekten falan söz etmeye, doğrudan İran halkına seslenen konuşmalar yapmaya başladı. Batı öncülüğünde bir ülkeye “demokrasi” götürülmesinin ne anlama geldiğini hepimiz çok iyi biliyoruz artık.
7 Ekim’den bu yana tüm bu gelişmeler yaşanırken gözlerin çevrildiği odak ülke İran’dı. Gerçekten de iddia edildiği gibi müttefiklerini masa başında belli pazarlıklar karşısında satmış mıydı? Nisan ayında düzenlediği cılız operasyondan öte bir şey yapacak gücü yok........