Rabbimiz Şura sûresinde iman edip, Rabb'lerine tevekkül edenler için “Onlar, Rabblerinin çağrısına uyarlar ve namazı dosdoğru kılarlar. İşlerini şura ile yaparlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan hayırda harcarlar.
Ve onlar bir bağy/haksızlık veya saldırıya uğradıkları zaman, yardımlaşırlar.” (42/38-39) buyurmaktadır.
Bu yardımlaşma çağrısından dolayı “Müslüman halklar kardeştir” diyoruz. “Yaşasın ümmet dayanışması” diyoruz. Bu haykırışlarımızda mezhebi ayrıntıları değil İslami esasları, lider kutsamasını değil Müslüman halkların dayanışmasını ön plana çıkartıyoruz.
Durum ve hal tespiti açısından öne çıkan Kur’ani kavramlardan birisi de “Bağy”dir. Sözlükte “haktan ayrılmak, zulmetmek, haddi aşmak” anlamına gelen bâğy kelimesi, Kur'ân-ı Kerim'de, sözlük anlamının dışında “Allâh'a karşı gelme ve dinin çizdiği sınırları aşma” manasında ahlâkî ve fıkhî bir terim olarak da kullanılmıştır (bk: 6/164;16/90; Kasâs, 28/76; 42/27; Hucurât, 49/9). Bu seyyieleri/kötülükleri işleyene veya işleyenlere de “Baği” denir.
“Hak” ve “Batıl” mücadelesi ilk insan neslinin varlığından günümüze kadar süren ve Kıyamet’e kadar da sürecek olan en gerçekçi ve devam edegelen temel mücadele sürecini ifade eder. Hak ve adalet arayışı ön planda olanlar olumlu cepheyi; baği olanlar ise zulüm, tekebbür, şirk ve inkâr cephesini oluşturmaktır.
İslam olduğunu ilan edip de zalimlik yapan hak ve adaleti yerine getirmeyen günahkarları engellemek ve ıslah etmek, güçleri oranında müslümanların üzerinde bir vecibedir ve bu zalimlerin nihai hükmünü ise Rabbimiz verecektir. Bu zalimlerin durumu “Onların çoğu, şirk koşmadan Allah'a inanmazlar.” (12/106) denilen, Allah’ın varlığını kabul edip ama şirkten kurtulamayan dindarların durumunu hatırlatmaktadır. Bu nedenle sahih bir iman esastır.
“Salih amel” için inanmak yetmez, “sahih bir imana” sahip olmak gerekir. Tabii ki Hucurat sûresinde ifade edildiği gibi itikadi ve ameli yanlışlarından arınamayanların “inandık” demeleri halinde onları kovacak halimiz de yoktur. En azından onlara uygun bir üslupla “Siz (henüz) iman etmediniz ama ‘Teslim olduk!' deyin! (Çünkü) iman henüz kalplerinize yerleşmedi. Allah'a ve Elçisine itaat ederseniz (Allah) işlerinizden hiçbir şeyi eksiltmez..” (49/14) demek durumundayız.
Kendisini Hak cephesinde gördüğü halde itikatta, yönetimde, siyasette veya ekonomide haddi aşan veya aşma eğiliminde olan zalimleri, günahkârları uyarmak ve düzeltmek müslihunun görevidir. Hucurat sûresinde de “İnanan iki taife birbirine saldırırsa aralarını düzeltin. Eğer birisi saldırmaya devam ederse ona karşı sizde mücadele ediniz. Eğer vazgeçerlerse aralarını adaletle düzeltip/ıslah edip hakkaniyetle davranın” (49/9) buyuruluyor. Lakin zaafa düşmüş ve gücünü kaybetmiş bir ümmet bakiyesi var. Ve muslihunun da tavır geliştirmekten başka arayı düzeltip ıslah edecek yeterliliği ve adalet sağlayacak fiili bir gücü yok ve onlar yanlışı engellemek ve ıslah etmek çabasıdan, uyarı açıklamaları yapmaktan ve vaaz etmekten ileri gidemiyorlar. Zira muslihun ulus devletlerin vesayeti altında eli kolu tutsak halde yaşıyor.
Emperyalist kapitalizme de Siyonizme de karşı olan; savaş bayraklarına “Allah” ve “Allahuekber” lafızlarını yazan, “Lailahe illallah” yazılı veya doğru ya da yanlış içerik motifli bayrakları cephelerinin ön safında tutan ama nefsini ve statüsünü ilahlaştırmış içimizdeki zalimler iç çatışmamızın birinci failleridir.
Bu zalimlerden kimyasal silah kullanan işkenceci Saddam Hüseyin Irak’ta 30 Aralık 2006 tarihinde ABD güçlerince idam edilince Iraklı Şiiler ve diğerleri insanlara baklava ve tatlı dağıttı. Yine bu zalimlerden olan ve Şii Hilali asabiyesi içinde İranlılar ve Ruslarla birlikte yüzbinlerce Suriyeli müslümanın katledilmesine neden olan ve Hizbullah birlikleriyle birlikte binlercesine işkence uygulatan Lübnanlı Hasan Nasrallah 27 Eylül 2024’te Beyrut’ta Siyonist rejim tarafından ABD silahları ile kurmay kadrosuyla birlikte bombalanarak öldürülünce Suriyeli Sünniler ve diğerleri insanlara baklava ve tatlı dağıttılar.
Siyonist işgale karşı olan; ama aynı zamanda karşıtı oldukları dini mezheplere yönelik cürümler de işleyen bu iki zalimin emperyalist kafirler tarafından öldürülmesi, ıslah görevlerini başarıya ulaştıramayan veya bu zalimlerin zulümlerini engelleyecek fiili güce ulaşamayan biz müminler için sevinilecek değil, yetersizliklerimiz dolayısıyla üzülecek bir durumdur. Çünkü kafirler müminlerin vekili değildir. Ve kafirler bu zalimleri öldürürken aynı zamanda bu zalimlerin mezhep bağlılarına değil bütün Müslümanlara da gözdağı vermeye çalışmışlardır.
Tabii ki Saddam’ın milli dindar hizbi de Nasrallah’ın ve İran’ın hizbi de zalimlikleriyle tanınan bu iki kişinin katledilmelerinin ardından “Yolun yolumuz ey şehid” haykırışlarıyla marjinalleşen gösteriler........