Özel televizyonların kısa tarihi

Kamusal alanda orta adının baş harfini mutlaka kullanan kategorideki insanlardan biri olan Mehmet N. KaracaNuri’nin N’si—ekranın önündeki izleyicinin tanıdığı biri olmayabilir. Ama sektörde çok iyi tanınan, özel televizyonların kuruluş aşamasında kritik rol oynayan, bugün hala gerek telif hakları gerekse yapımcılık alanlarında aktif olarak çalışan önemli biri o. Br süredir, sektördeki 40. yılı vesilesiyle, anılarını yazıyor. Alman eğitimi almasının verdiği disiplinle Ağustos ayında başladığı anılarını düzenli şekilde güncelliyor, önceki gün de 17. bölüme ulaştı.

Bugün artı nostalji kokan blog formatında yazıyor Karaca. Ama ileride daha da genişletilerek, belki biraz daha fazla ayrıntı ve dedikoduyla süslenerek kitap da olması gerekiyor bunların. Türkiye özellikle anı yazarlığı konusunda çok kurak bir ülke. İnsanların tanıklıklarının, birikimlerinin bir sonraki kuşaklara aktarılmasının önemi yeteri kadar kavranmıyor. Bu işe girişenler de kendi kişisel tarihlerini fazlasıyla steril aktarıyor. Birkaç istisna dışında çoğu zaman kırgınlıklara, kızgınlıklara, hesaplaşmalara yer verilmiyor. Tam da bu yüzden anlatılan günlerdeki dinamikleri okur net kavrayamıyor.

ÇOK ÇARPICI İSİMLER

Karaca da aslında kibar biri ve hiç kimseyi incitmemek için özel çaba sarf ediyor, hatta zaman zaman sadece adını anmış ve saygılarını iletmek için bazı kişileri tarihteki rollerini çok fazla açıklamadan, adeta bir televizyon programının jeneriğinde yer vermiş gibi anıyor. Ancak kibar, dikkatli bir dil kullanmasına rağmen yaşadığı 40 yıldaki detaycılığı ve hafızası epey çarpıcı. Mümkün olduğu kadar olayları gizlemiyor. Dahası tanıklıkları, tanıştıkları ve hayatına girenler o kadar çarpıcı ki üzerine hiç sos koymadan da ilgi çekici.

Sadece anekdotlarda bahsi geçen isimleri şöyle bir sayayım: Tintin’in yaratıcısı Hergé, Turgay Şeren, Ülkü Tamer, Rolling Stones üyeleri. Ve bütün bu isimler henüz ortada bir konsept olarak bile televizyon bile yokken karşımıza çıkıyor. Sonradan elbette Cem Uzan, Erol Aksoy gibi ilk televizyon patronlarıyla birlikte Faruk Bayhan, Adem Gürses, Ekrem Çatay, Nuri Çolakoğlu gibi yöneticiler var. Üzerinden şöyle bir bahsedilerek geçilen Cansu Akbel’le evlilik bile var.

Aslında Karaca’nın da televizyonla tanışması, herkes gibi biraz tesadüf ve yolda öğrenilerek yapılmış bir kariyer. Babası Osman N. KaracaNecmi’nin N’si—eski bir gazeteci ve Türkiye’de telif ajanları konusunda ilk öncü olan ONK Ajans’ın kurucusu. Oğlu da kariyerine orada başlıyor. Zamanla TRT’ye çok tutan “Tatlı Cadı” ve “Beyaz Gölge” gibi dizileri lisanslamaya başlıyorlar. Yaptıkları ajans olarak yayın haklarını yurtdışındaki Columbia Pictures gibi stüdyolardan alıp Türkiye’de ekrana gelmesini sağlamak.

TRT’NİN YABANCI DİL BİLMEYEN YÖNETİCİSİ

Dönemin TRT’sinde dublajla bantları eşleştirmek gibi teknik problemlerin ötesinde, telif süresi dolan bantların iadesi gibi beklenmedik sorunlar da çıkıyordu. Örneğin, yabancı firmalar bantların TRT’ciler tarafından hor kullanıldığından şikayet ediyor. Hatta programlardan sorumlu Bayhan’ın TRT’den ayrılması da kanalda yapılan bir toplantıda bu konuda kendisinin hedef alınarak rencide edilmesi olduğunu Karaca’dan öğreniyorum.

Burada bir parantez açıp Faruk Bayhan’ın nasıl Türk televizyonlarının bir döneminin en meşhur yöneticisi olduğundan bahsetmek şart. Karaca kulaktan kulağa yıllardır medyada konuşulan bir efsaneye açıklık getiriyor: Sektörün içindekilerin şaşkınlıkla aktardığı gibi Bayhan’ın nasıl yabancı dil bilmeden TRT’nin dış yapımlarından sorumlu olduğu.

“Fakat Faruk Bayhan hem müthiş........

© Habertürk