Bolu mu Boulud mu
Paris
Birinden mi duydum, bir yerde mi okudum hatırlamıyorum. Ama haritada işaretlemişim ve etrafta ne var ne yok diye bakarken karnım aç diye içeri daldım ve Chez İbo’yu keşfettim. Bir diğer adı Gölbaşı; Ankara’dan çok uzakta olsa da ustalar Türkiye’nin başkentinden Paris’e gelmiş. Çok sınırlı bir mönüsü var, duvarlarında zaman içinde mekanı ziyaret eden ünlülerin fotoğrafları var. İbrahim Tatlıses onlardan biri, ama Chez İbo adı ondan gelmiyor. Tatlıses’in bir kebapçıya gitmiş olması oranın kalite tescili anlamına gelir.
Burada son yıllarda yediğim en iyi döneri tattım. Yanında hiçbir şey istemedim. Ne pide, ne ekmek, ne pilav, ne de Batı’da Berlin yüzünden yaygınlaşmaya başlayan soslardan koydum. Geniş bir tabakta iyice kızarmış, incecik kesilmiş dönerleri tattığımda Türkiye’de bile bu kadar iyisine az rastlandığını düşündüm. Kuzu ve dana etinden yapıyorlarmış ve 1985’ten beri, baba İbo mekanı açtığından beri aynı çizgiyi tutturmaya devam ediyorlar. Adana ve kuzu şiş de olağanüstüydü.
Gurbette yaşamanın etkisi mi yurtdışında Türk lokantalarının peşinde koşmam? Eskiden böyle olmazdı. Türkiye’ye sık sık geliyorum, Türk yemeklerini yerinde tatmak için fırsat oluyor. Ama son bir-iki yıldır yurtdışında daha fazla Türk lokantalarına gitmek istiyorum. (Politik doğruculuk adına Türk yerine Anadolu ya da Türkiye mutfağı ifadesini kullanmak kişinin kendi tercihine kalmış.)
LA LISTE GECESİNİN HATIRLATTIĞI
Yanıtı önceki gece La Liste ödül töreninde Seine kıyısındaki Fransa Avrupa ve Dışişleri Bakanlığı’nın binasında buldum. Herkesin kendisini her alanda eleştirmen bellediği, bir de çok anlarlarmış gibi 10 üzerinden 8.4 gibi saçma sapan puanlamalar yaptığı, otomobil direksiyonunda dikey video çeken iki zavallının lokantaların kaderini tayin ettiğini düşündüğü bir dünyada La Liste zoru başarmaya çalışıyor.
Sponsorunun yatırımcısı olduğu lokantalara bol yıldız veren çürük İncili Rehber’den Michelin’e kadar yeme-içme dünyasında yoldan çıkmamış hiçbir kurum kalmadı adeta. “World’s 50 Best” listesine girmek için dönen dolaplar üzerine uzun yazılar yayımlandı. Fransa merkezli ve Fransa’yı ön plana çıkarmak isteyen La Liste hepsinden ayrılmak istiyor, bir anlamda listelerin listesi olarak kendisini konumlandırıyor.
10. yılında dünyanın dört bir yanında şefi yine Paris’te onurlandırdılar. O gece burada bir felaket yaşansa dünya belki aç kalmaz ama gastronomi dünyası bir daha kendini uzun süre kolay kolay toparlayamazdı.
Aralarında Daniel Boulud ve Eric Ripert gibi dünyanın en meşhur New Yorklu Fransız şefleri vardı. Gastronomi dünyasının tanrılarından Guy Savoy’la birlikte kutsal üçlemeyi oluşturdular. Üçü de çok sempatik ama en önemlisi devlet başkanları, milyarlerderler ve rock yıldızlarını düzenli olarak ağırlamış olmalarına rağmen çok mütevazı.
Londra’daki Ritz’in lokantası belki de dünyada klasik lokanta anlayışının hüküm sürdüğü tek yer. Otele kravatsız girmek yasak. Şef John Williams (MBE) bana “Bir sürü insan........© Habertürk





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein