Çok sevilmiş kediler öldüklerinde nereye giderler?
Şahsi ama çok şahsi ve hem yetim hem öksüz trajediler var.
İnsanı nerede yaşadığından, yaklaşan yerel seçim gerçeğinden ve yakın coğrafyada yaşanan büyük acılardan bile koparıp bir toz tanesi gibi uzayın boşluğuna savuran.
Kimselerin bu kadar kederi anlamlandıramadığı o yüzden bazen en yakın dostlarınızın bile sadece ‘geçmiş olsun’ diyebildiği… “Başın sağ olsun” demeyi akledemediği.
Evet, sizin hayvan diyemediğiniz çoğunlukla kızım oğlum yavrum diye çağırdığınız ama başkalarının evcil hayvan dediği varlığın ölümünden bahsediyorum.
Birkaç saat önce var olan hayat neşesinin yerinde şimdi minicik bir ceset kalmış. Gözleri uzak bir noktaya takılmış…Bıyıkları titremiyor artık. Patileri soğumuş. Solgun ve buğulu gözlerinde bir can emaresi arıyorsunuz ama yok.
Bir hafta oldu. Başkalarına göre evcil hayvanımı, bana göre aile ferdim olan kedim Üzüm’ü kaybettim. O kadar nazik bir kediydi ki namı diğer Nezaket Hanım derdik. Küçükkken bir hastalık geçirdiği ve sık sık başka hastalıklara yakalandığı halde longhair olduğu için ihtişamlı görünüme sahip olan bir kızdı. Hareketli değilse de ısrarcıydı. Kedilerim arasında açık havaya, tırmanmaya yükseklere çıkmaya en meraklı olan da oydu. Sorun çözme kapasitesine sahip olan da. Günün sonunda zekasına becerilerine duyduğu güvenden ve merakı yüzünden öldü yavrum.
6 yaşındaydı daha. Bu yaş insan ömrü ile 25 yaşına denk geliyor.
Kucak kedisi değildi. Sevecendi ama mesafesini korumak isterdi.
Hep sadece köpeklerin sahipleri ile anlamlı iletişim kurdukları zannedilir.
Kediler için de habire nankör denilir.
Hayır kediler nankör değildir, sadece insanlara benzerler ve insanlara özgü beklentleri olan varlıklardır. Ve insanlara öğretirler.
Üzüm “25 yaşında bir kadınım ben ve biraz saygıya ihtiyacım var” talebini, asla pati atmadan, tırmalamadan,miyavlama algoritması içindeki ton farklarıyla ve göz temasıyla kabul ettirmeyi başarmıştı mesela. Sınırlarını öğretmişti bize.
Cep telefonumla uğraşırken telefonumu ittirip boşalan elime kendi kafasını koyardı mesela.O kadar nazik ve doğal bir şekilde yapardı ki bunu, samimiyetle alınan insiyatifin sınır ihlali sayılmayacağını da ondan öğrendim.
Bir kere bile tırmalamadı beni, oyun sırasında bile, hiç ısırmadı. Sadece mamasını suyunu verenle değil, ailenin her üyesiyle tek tek ilgilenirdi.
Diğer iki kedimin aksine sesime ve ismine her zaman olumlu yanıt verir, ne zaman ismiyle çağırsam konuşarak, cevap vererek gelir, eğer uzun bir süre çağırmazsam neden çağırmadığımı yoksa kendisini özleme görevimi unutup unutmadığımı sorgulayan miyavlamalarla hafifçe sitem ederdi.
Kuyruğu hep öne doğru hilal şeklinde gelir boynunu uzatırdı. “Haydi şimdi beni sevmene ihtiyacım var.”
Kedi sahipleri anlar.
Tatlı tatlı sitem eder kediler. Öne doğru hilal şekli yapmış kuyruğun ne kadar çok şey anlattığını ise ancak kedilerle konuşabilenler anlar.
Öne doğru hilal yapmış kuyruk kedinin o andan duyduğu mutluluktur.Açıklıktır.Sizinle konuşmaktan size gelmekten duyduğu memnuniyettir. Koşulsuz sevgidir.O kuyrukta, hiçbir yalan, hiçbir dolan, hiçbir abartı yoktur.
Hayatınız boyunca çok az kişi sizi severken bu kadar dürüsttür.
ASKERİ OLDUĞUM TEK KRALİÇE
Ama Üzüm gibi kediler, sizi görmekten ve sevmekten duyduğu memnuniyeti size her gün yaşatır.
Ve siz onun sahibiyim zannederken asıl o, sizin sahibiniz olur.Var olmak için size muhtaç olduğunu düşünürsünüz. Ancak aslında size bakan odur.
Sizi ihtiyacını karşılayan kişi olarak değil, yanında olan, varlığına eşlik eden, gözlerine bakan, ruhunu gösteren biri olduğunuz için sever.
***
Bir bahçede yaptığımız minicik bir mezara sığdı yavrum. Ama dev bir yeri varmış bu evde, kalplerimizde. Diğer kedilerimi de yöneten toparlayan oymuş meğer.
Evdeki maestro imiş. Tüm yüksek frekansların kraliçesi imiş.
Askeri olduğum tek kraliçeymiş.
Kendimi kraliçesini koruyamamış, dolayısıyla vatanına ihanet etmiş bir samuray gibi hissediyorum. Başıboş bir tetikçi, bir ronin olmasına ramak kalmış biri gibi.
***
Hep söylerdim. Reankarnasyon diye bir şeye inansaydım, Üzüm’ün bir sonraki hayatında insan olacağına yemin edebilirdim.
Şamanizme inansaydım atalarımdan birinin Üzüm’ün bedeninde bana rehberlik etmek için geldiğine ve görevi bittiği için gittiğine inanabilirdim.
İslam’a inandığım için sadece ‘Allah verdi, Allah aldı” diyebiliyorum.
Sonrası?
Sonrası meçhul.
***
Eşim ve oğlum kendilerini en azından dik tutabiliyorlar.
Ben ise bir haftadır evde günde 8 saat ağlıyorum. “Onca şey gördüm geçirdim” diyorum, “… ama bir kedi beni yıktı”
Bu yazıyı yazarken bile klavyeme göz........
© Habertürk
visit website