Geçtiğimiz Perşembe günü Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu gazeteci ve yazarlarla buluştu. Fehmi Koru, Ertuğrul Özkök, Nagehan Alçı ve Murat Aksoy’un aktardıklarını okudum. Her biri, 3,5 saat süren toplantının bir ya da birkaç bölümünü ele alıp aktarmıştı, sizler de muhtemelen gördünüz, okudunuz.
Çok uzun ve önemli bir kısmı kayıt dışı kalan toplantıdan benim ekleyeceklerim sınırlı olacak.
Dikkatimi çeken şeylerden birinin Davutoğlu’nun 2016’da neden sistem dışı kaldığına dair analizini zaman içinde iyice farklılaştırmış olması oldu.
Ahmet Davutoğlu “Biz o zamanlar bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yaşanan görüş ayrılıklarına bağladık. Ama sonra yaşananlar gösterdi ki mesele Erdoğan’la aramızdaki ayrılıklar, ters düşmeler değildi. Bazı klikler devlete muzahir yapıları dönüştürmek istiyordu ve bizim sistem dışına atılmamız tam olarak bu dönüşümü sağlamaları için gerekliydi” dedi.
İsimler de verdi. Ama yazılmamasını rica etti. Halen görevde olan ve Davutoğlu’nun anayasızlaşma dediği sürecin yürütülmesini, sözgelimi Anayasa Mahkemesi’nin şeytanlaştırılmasını sağlayan ya da kapanmasını talep eden isimlerdi bunlar.
Davutoğlu başbakanlık yaptığı dönemle ilgili ayrıntılı bir hatırat kaleme almalı.
“ORTA SINIF BİTTİĞİNDE DEMOKRASİ DE BİTER”
“Üç şeyden kaygılanıyorum” cümlesinin altını çizdi ve bu konuda açıkça duyarlılık istedi gazetecilerden. İlk kez gazetecilerden böyle özel olarak, altını çizerek bir duyarlılık ve farkındalık talebinde bulunduğunu gördüm.
Davutoğlu yerel seçimlerle ilgili sorulara ümitvar cevaplar verdi ama dünyada olup bitenlerle ülkedeki eğilimlerin ‘match’ olma biçimleriyle ilgili olarak sahiden kaygılıydı.
YILLAR SONRA ALİ BULAÇ’LA KONUŞMAK
Toplantıda Ali Bulaç ve Mehmet Altan da vardı.
Ben bu tür bir toplantıda kendilerile ilk kez karşılaştım. Bulaç yanımda, Altan karşımdaydı ve onların başlarından geçen tecrübeyi zihnimde başa sarıp sarıp izlerken sık sık dikkatim dağıldı.
Nasıl ve ne telden bir ‘Nasılsınız Ali Bey’ dediysem artık, beni teselli edercesine “Nihal bizler eski toprağız, bize öyle kolay kolay bir şey olmaz” dedi.
“ Acı patlıcanı kırağı çalmaz der babam” diye geveledim. “Baban nasıl? diye sordu. Tanıştıklarını bildiğim için rahatlıkla “Reisçi ve mutlu” dedim.
Sonra acaba istihza eder gibi, laf sokar gibi mi oldu diye rahatsız oldum. Zevzeklik yapmışım gibi geldi.
Davutoğlu’nu bekliyorduk o sırada ve aslında hakiki bir sohbet konusu vardı ortada, hem hakiki hem hukuki hem siyasi bir fil aramızda oturmuş pembe kulaklarını sallayıp duruyordu. Ama o fil saydammış ve sanki hiç görünmüyormuş gibi yapıp çaydan kahveden ünlü youtuberlardan falan konuştuk.
Deli gibi merak etmek, ama bu merakı ortaya koyarsam kendimden bir şey kaybedecekmişim, tüm o zamanlarda tercih ettiğim politik ve haklı pozisyona halel getirecekmişim gibi bir endişeye kapılmak ve bir yandan da “Ali bey ben siz ne yazsanız okurum siz hala saygıdeğersiniz biliyorsunuz değil mi?” deme isteği ve bu cümlenin taşıdığı densizlik potansiyeli arasında gidip geldim.
SİVİL MEFHUMU BUHARLAŞINCA….
Eve geldikten sonra kendimi yadırgamaktan ve sorgulamaktan hasta ettim. Bağışıklığım düştü ve alerjik rinitim azdı kudurdu.
32 saat sonra ancak ayılabildim.
Dünya ne garip bir yerdi ve insan ne acayip bir mahlukattı.
Çünkü farkettim: Kendimi iyi kötü özgürlükçü ve demokrat biri olarak tanımlarım. Devlete değil ama otoriter devlet fikrine itirazlarımı eleştirilerimi dile getirdiğim yazıları birleştirsem buradan İzlanda’ya duble yol olur. Ama görüyordum ki, sağcılık benim de ciğerime işlemişti.
Belki de ‘muhafazakarlık’ dediğimiz şeydir. Fark etmez.
Artık ‘o şey’ her ne ise, o kadar hücrelerimizdeydi ki, ‘siyasi’ nedenlerle cezaevine giren ve çıkan biriyle karşılaştığımızda onunla normal bir diyalog geliştirmekte zorlanıyorduk. Devlete fena yerden kafa tutarak “suç işlemiş” biriyle ayaküstü doğal ve normal temas kurma yetimiz yoktu ya da kaybetmştik.
Muhatap solcu ise bu bocalama olmuyordu. Zira sol eşittir devlete kafa tutmaktı zaten. Ama sağdan ya da İslamcı mahalleden gelen biri, İslamcı mahalleden çıkmış bir iktidar döneminde cezaevine girip çıkmışsa bunu geride bırakıp normal bir sohbet kurgusu oluşturmak, ‘bilmediğimiz yerden gelen’ sorular silsilesiydi. Bu, bir dönem........