AK Parti hala rakipsiz mi?

Gayet keskin bir iddiayla başlayayım. Türkiye’de dini hayata dair neredeyse her tartışma, entelektüel hayatın ilgisi dışında. Birkaç müstesna ismin gayreti ve ufku, ortaya çıkardıkları muazzam eserlere ve külliyata rağmen bu ilgiyi uyandırmaya yetmiyor. İdeolojik saplantılar üzerinden ortaya konulan karşı görüşleri ise anmaya değer bulmuyorum. Bir zamanlar bu alanda ortaya çıkan ve canlı gibi görünen tartışmaların, sahici bir gündemden ziyade belli tahriklerin ve operasyonel hedeflerin dışında bir ağırlığı olduğu da söylenemez.

Bugün böyle bir konuya değinmenin bazı sebepleri var. Esasen bu sebepler de hem mevcut tartışmaların yüzeyselliğini, hem de meselenin özünden ne kadar uzak olduğumuzu bize gösteriyor.

AK Parti’nin iktidara geliş süreci, bir önceki siyasi tecrübenin devletle çatışmasından doğan gerilimden kurtulma gayretiydi. Partiyi kuran kadronun o dönem ifade ettiği biçimiyle “yeni bir söylem” iddiası vardı ve bunun 28 Şubat döneminde yaşanan iktidar tecrübesinden dersler çıkararak şekillendiği de sıkça vurgulanıyordu.

Kısaca hatırlayalım. 1995 seçimlerini kazandıktan sonra DYP ile koalisyon yaparak iktidara gelen Refah Partisi ve Merhum Necmettin Erbakan, önce “post-modern” diye adlandırılan darbeyle iktidardan düşürüldü. Ardından hem Refah hem de devamında kurulan Fazilet Partisi kapatıldı. Sonrasında Erdoğan ve arkadaşları partileşme sürecini tamamlayarak yolunu ayırdı.

KRİZLERİ AŞAN GÜÇ

Tayyip Erdoğan liderliğindeki AK Parti daha ilk adımlarından itibaren, “yeni söylem” iddialarına rağmen “senin gizli ajandan var” baskısı altında tutulmak istendi. 2002 seçimlerinde partinin genel başkanı ve lideri yasaklı olarak liste dışında kaldı. Her........

© Habertürk