İran’da cumhurbaşkanlığı seçimlerini kalp cerrahı ve “reformist” Mesud Pezeşkiyan kazandı.
Pezeşkiyan seçimlerden önce “Evde çocuklarımla Farsça yerine Türkçe konuşuyorum. Annem de babam da Türk. Türklüğümle gurur duyuyorum” demişti ya, basınımızda “İran’ı bir Türk yönetecek”, “İran’a Türk damgası” yahut “Tahran’da reform yolda” teraneleri gırla gidiyor...
Oysa, İran’ın başına bir Türk’ün geçmesi ne ilk defa yaşanan bir hadisedir; ne de İslâm Cumhuriyeti’nde olması hayal edilen reform zannettiğimiz reformdur.
Önce, İran’ı bir Türk’ün idare edeceği iddiasını ele alayım:
Basınımızım gözardı ettiği ama büyük ihtimalle bilmediği bir husus var: İran’ı, 11. asırdan 1925’e, yani Rıza Şah’ın iktidara gelmesine kadar neredeyse bin sene boyunca İranlılar değil, Türkler idare ettiler! O bölgede devlet kurup hüküm süren Selçuklular, Safevîler, Avşarlar ve Kaçarlar tamamen Türk idiler. Farslar, yani asıl İranlılar memleketin başına ancak 1925’te, Pehlevî hanedanı ile geçebildiler, bu hakimiyet de sadece 49 sene devam edebildi ve 1979’daki İslam Devrimi’nin ardından gelen idarecilerin çoğu Türk idi!
Şu andaki dinî lider Ali Hamaney de baba tarafından Azerbaycan’ın Hamene şehrindendir, yani Âzerîdir ve mükemmel Türkçe konuşur!
İran böyle neredeyse on asır boyunca Türkler tarafından idare edildi ama bir Türk devleti olmadı, zira 25 asır öncesine dayanan devlet geleneği ve kültürel alandaki “Fars” hâkimiyeti “İran üst kimliği” hâline geldi, bu kimlik hanedanların Türk kimliğini bastırdı ve “İran kimliği” sadece Türkler’i değil, bölgedeki........