Onbinlerce can alan büyük âfetin üzerinden bir sene geçti ama getirdiği acılar, çektirdiği ıztırap ve memleketin üzerine dağ gibi çöken elemler hiç azalmadı. Her tarafı saran hüzün bulutu hâlâ üzerimizde ve felâket sanki dün yaşanmış gibi...
Marmara’daki 1999 depreminin ardından deprem tarihine merak salmış, Osmanlı Arşivleri’ndeki deprem ile ilgili evrakı elden geçirmeye başlamıştım...
Jeologların bu konudaki yayınlarında da İstanbul’un her 250 senede bir sallandığı ve bu uğursuz periyodun bin küsur seneden buyana hiç şaşmadığı yazılı idi...
Bu yayınların etkisi altında kalarak ben de senelerce bu 250 yıllık periyoddan bahsettim ama son zamanlarda elimdem daha çok belge geçtikçe kanaatim değişti.
Erhan Afyoncu da aynı şekilde düşünmüş... Geçenlerde İstanbul depremlerinin 250 senede bir geldiği görüşünün hatâlı olduğunu söylüyor; şehri harap eden son dört büyük depremin, yani 1296, 1509, 1766 ve 1894 zelzelelerinin 213, 257 ve 128 yıl arayla olduğunu yazıyordu.
Aklımı kurcalayan bir muamma daha var: 1894’te yaşanan, deprembilimcilerin merkezinin İzmit olduğunu söyledikleri ama İstanbul’un altıda birini yıkan sarsıntının “İstanbul depremi” olarak kabul edilmemesinin sebebi...
10 Temmuz 1894’dte öğle vakti saat on ikiyi on dokuz geçe, İstanbul şiddetli bir deprem ile sarsılmıştı. Âfetin gündüz vakti ve insanların dışarıda oldukları sırada meydana gelmesi can kaybının fazla olmamasını sağlamış, sadece 161 kişi vefat etmiş ama İstanbul’daki evlerin altıda biri hasar görmüş ve 22 bin 500 bina yıkılmıştı.
Zamanın hükümdarı........