Sinemanın gücüne övgü
Yıllarca birbirlerine uzak kalan film yönetmeni baba ile iki kızı arasındaki ilişkileri anlatan “Manevi Değer” (Affeksjonsverdi) Norveç’ten gelen bir aile dramı…
Açılış sahnesinde nerdeyse karakter gibi tanıtılan ev, ailenin birkaç kuşak öncesine giden geçmişini temsil ediyor film boyunca. İlerleyen bölümlerde çok fazla devreye girmeyen anlatıcı (Bente Børsum), filmin hemen başında, Nora’nın ilkokulda yazdığı kompozisyon ödevinden söz ediyor. Ödev vesilesiyle Nora, “İçinde yaşadığım ev, canlı olsaydı ne hissederdi?” sorusundan yola çıkıyor. Evin beş duyusu üzerinde kafa yoruyor ama yazdığı ödevde evdeki tartışmalardan hiç bahsetmediğini daha sonra fark ediyor. Belli ki anne baba kavgası, çocukluğunun unutmak istediği hatıraları arasında…
Anlatıcı, babanın evi terk etmesiyle kavga seslerinin artık hiç duyulmaz olduğunu söylüyor ama olayın Nora ve Agnes üzerindeki psikolojik etkilerinden söz etmiyor. Seyrettiğimiz film, işte tam da bu etkiler ve ailenin geçmişindeki acılar üzerine kurulu…
Nora’nın çocukken yazdığı kompozisyonla başlayan film, yetişkin Nora’nın (Renate Reinsve) oyun öncesi yaşadığı sahne korkusuyla devam ediyor. Çocukluk ile yetişkinliği peş peşe getiren çarpıcı bir açılış bu… Başrol oynadığı ilk büyük profesyonel oyunda sahneye çıkmakta çok zorlansa da sergilediği performansla her şeyi unutturuyor Nora. Sonraki sekansta da çocukluk ile yetişkinliği farklı şekilde birbirine bağlayan bir sahne seyrediyoruz. Nora ve kız kardeşi Agnes (Inga Ibsdotter Lilleaas), annelerinin ölümü sonrasında başsağlığına gelenleri ağırlıyorlar evde. Nora, yeğenine evdeki soba sayesinde çocukken büyüklerin konuşmalarını nasıl gizlice dinlediğini gösterirken aniden borulardan babasının sesi geliyor. Cenazede görünmeyen babasının o gün orada aniden karşısına çıkması, sürpriz oluyor onun için ve asıl hikâye başlıyor.
Yıllarca İsveç’te yaşayan film yönetmeni baba Gustav Borg (Stellan Skarsgård), sanki hiçbir şey olmamış gibi çıkıyor karşılarına. Birkaç gün sonra, Nora’yla görüşmek istiyor ve ona yazdığı son senaryoyu uzatıyor. 15 yıl ara verdikten sonra çekeceği ilk filmin senaryosu bu… Başrolü oynamasını istiyor. Nora ise senaryoyu okumaya dahi gerek görmeden reddediyor. Hatta böyle bir teklifle karşısına gelmesine tepki gösteriyor. Gustav Borg ise kızının kabul etmediği rolü, festivalde tanıştığı ve birlikte çok iyi vakit geçirdiği Amerikalı film yıldızı Rachel Kemp’e (Elle Fanning) teklif ediyor. Ama filmin hazırlıkları sırasında kızları ve torunuyla daha yakın bağlar kurmak için çaba göstermeye devam ediyor. Agnes ailesine yakınlaşmasına izin verirken, Nora uzak durmaya çalışıyor. Hatta bazen kaçıyor. Mecburen bir araya geldiklerinde ise lafını hiç sakınmıyor.
“Ailesini değil kariyerini tercih eden başarılı, ünlü sanatçının yetişkin evlatlarıyla ilişkisi” üzerine seyrettiğimiz ilk film değil hiç kuşkusuz “Manevi Değer”. Son film olmayacağı da belli… “Yeni olarak menüde ne var?” diye baktığımızda da finali dışında öyle çok fazla şey bulmak olası değil açıkçası. Buna karşılık, ele aldığı meselede psikolojik derinlik sağlayan, anaakım aile dramının klişelerinden özenle uzak duran bir film seyrediyoruz -ki bu da az şey değil........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Rachel Marsden