Dijital göçmen olmak: Sonradan dahil olduğumuz bir dünyanın hikâyesi |
Değerli Okurlar,
Bir yanım çocukluğumun analog seslerini hatırlıyor; sabit telefonların çalmasını, kasetlerin dönmesini, haberlerin saat başı televizyonlardan takip edilmesini. Diğer yanım ise, artık her şeyin akıllı ekranlardan aktığı, hızın neredeyse nefes almayı unutturduğu bir gerçekliğe uyum sağlamaya çalışıyor.
İşte tam da bu ikilik, “dijital göçmen” kavramını düşündürüyor bana.
Marc Prensky’nin ortaya attığı bu kavram, dijital dünyanın içine doğmayan; teknolojiyle sonradan tanışan kuşakları anlatıyor. Aslında bu tanımın teknik yanını herkes biliyor: 1980 öncesi doğup teknolojiyi yetişkinlikte öğrenenler, çoğunlukla dijital göçmen olarak kabul ediliyor. Fakat kavramın asıl ağırlığı, bana göre, sadece bir tanıma sığmayan o geçiş hâlinde saklı.
Biz dijital göçmenler, (evet artık kendimi de bu kategoriye rahatlıkla koyuyorum) teknolojiye ihtiyaç oldukça yöneldik. Yani hayatımızın doğal dili........