Aşkın görünmeyen gerçeği; İnsan kendine ne zaman yaklaşır? |
Günlük hayatın akışı, düşüncelerimizin derinliğini örter; sanki kendimizden korunmak istermişiz gibi. Oysa aşk, bu alışılmış örtüyü yırtan bir ışıktır. Varlığa ince bir çatlak açar ve biz o çatlaktan hem dünyaya hem kendimize yeniden bakarız.
Aşkın felsefi tuhaflığı burada başlar: Başka bir insana yönelirken aslında kendi içimize döneriz. Bir gözde anlam ararken, kendi anlam arayışımızla karşılaşırız. Günümüzde hız, hayatın doğal ritmi hâline gelmiş durumda; insanlar bir haber başlığı kadar kısa anların içinde yaşayıp geçiyor. Fakat bu hızlı akışın arasında, dikkat çekici bir durum var: Aşk, tüm bu hızın içinde hâlâ yavaşlamayı öğretebilen nadir bir tecrübe. Sanki zaman, bu duygunun etrafında yeniden düzenleniyor.
Edebiyatın yüzyıllardır peşinden koştuğu bir gerçek var: Aşk, insanın kendini tanıma biçimidir. Filozoflar bunun “öteki” üzerinden kurulan bir bilinç genişlemesi olduğunu söyler. Başka birine duyduğumuz yakınlık, aslında kendimize duyduğumuz uzaklığı azaltır. Bu yüzden aşk, sadece duygusal bir hâl değil; aynı zamanda varlığın temel bir sorusudur.
İnsan, en derin dönüşümlerini çoğunlukla sessiz anlarda yaşar. Ne bir manşet atılır, ne bir açıklama yapılır; ama iç düzeni tamamen değişir. Bir bakış, algıyı; bir cümle, düşünceyi; bir........