“Türkçe Giderse Türkiye Gider”

“Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık; tanışasınız diye sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık…” (Hucurât Sûresi)

Rabbimiz isteseydi tüm insanları tek bir anne ve tek bir babadan değil; ayrı ayrı, milyonlarca kadın ve erkeği aynı anda yaratır, onlara da “Haydi evlenin ve çoğalın” derdi.

Rabbimiz insanları kavimlere, coğrafyalara ayırmış; onların her birine ayrı ayrı renkler, lisanlar ve cinsiyetler vermiştir. “Neylerse güzel eyleyen” Rabbimizin bu hikmetine binaen, her kulun, her akıllı insanın doğduğu memleketi/vatanı, ait olduğu ailesini ve milletini sevmesi; milletine ait olan lisanı da hem sevmesi hem de güzelce öğrenmesi gerekir (İslami ölçüler ile). Çünkü bu, fıtratın bir gereğidir. Bunun tersini yapanlar ya ezik insanlardır ya da Sünnetullah’ı bilmemektedirler.

Rabbimiz ayetinde “tanışasınız” buyuruyor. Tanışmanın vasıtası nedir? Lisan/dil. O hâlde insanın kendi dilini iyi bilmesi ve iyi öğrenmesi, bir nevi dinî bir vazife olmuyor mu?

Kâmus Namustur

Türkiye’de yaşayan bizlerin çoğunluğunun kimliğini oluşturan unsurlar şunlardır: İnsanız, Müslümanız, Türk’üz, Ehl-i sünnetiz. (Tabii ki Türkiye’mizde başka dinlerden, mezheplerden, etnik yapılardan ve lisanlardan insanlar da yaşamaktadır. Çünkü biz bir imparatorluk varisiyiz. Lakin ekseriyet böyledir.)

Bu yazımda, kimliğimizin ana unsurlarından biri olan lisanımızdan, yani Türkçemizden; onun bugünkü mahzun ve garip hâlinden birazcık bahsetmek istiyorum.

“Ezik Müstağripler”

Çağın getirdiği dijitalleşme ve Batı’nın her ülkede görülen baskın kültürünün etkisi, her lisanı vurduğu gibi bizim lisanımızı da berhava etmiştir. Bu kültürel istila bizde biraz daha fazla yıkım yapmıştır. Çünkü bizler, zaten iki asra yakındır kendi kültüründen uzaklaşmış, Batı’ya perestiş etmiş bir iklimde yaşamaktayız.

Tanzimat,........

© Habername