Altı Ok’un Unutulan Sırrı ve Milliyetçiliğin Yeniden İcadı

Türkiye’nin siyasi tarihinde bazı ilkeler vardır; kimileri onları sadece anmakla yetinir, kimileri ise anlamını hiç kavramadan eleştirir. Fakat değişmeyen bir gerçek var:

Bu ülkenin kurucu aklı tesadüfle değil, bilinçle şekillendi.

1927’de Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Laiklik ve Milliyetçilik ilkeleri tanımlandı; 1931’de Devletçilik ve İnkılapçılık eklendi ve Altı Ok resmileşti.

Bu ilkeler genç Cumhuriyet’in yalnızca ideolojik çerçevesi değil; aynı zamanda yeni bir ulusal kimliğin, ortak yurttaşlık bilincinin ve modernleşme hamlesinin temel taşlarıydı.

Bugün hâlâ şu soruyu tartışıyoruz:

Bu ilkeler otoriterliğin kılıfı mıydı, yoksa iç parçalanmaları önleyen en güçlü tutkal mıydı?

Cumhuriyet’e yöneltilen suçlamalar:

Hafıza mı seçici, tarih mi kısa?

Cumhuriyet’in tek parti dönemini antidemokratik olmakla suçlayan çok kişi var. Bu iddiaları dillendirenlerin bir kısmı ise, Cumhuriyet’in dönüşümcü ruhundan rahatsız olan çevrelerle aynı noktada buluşuyor.

Ama kimse şu soruyu sormuyor:

Bu eleştirilerde tarihsel bağlam nereye konuyor?

Asıl mesele şu:

Devlet milliyetçiliği bu kadar eleştirilirken, yıllarca “etnik gruplar baskılandı”, “inanç grupları yok sayıldı” diyenlerin bir anda yeni bir milliyetçi parti kurma ihtiyacı hissetmesi nasıl açıklanabilir?

Madem devlet bu........

© Habererk