Korkaklığın Zilleti

"Hayat bir kez yaşanır." Bu, ne bir teselli, ne de bir laf-ı güzaftır. Bu, mukaddes bir emanetin, o tekil ve eşsiz ömür sermayesinin, nihayetinde alın aklığı ile mühürlenmesi için verilmesi gereken tarihi mücadelenin yegâne dayanağıdır. Bu fani dünya, imtihan-ı ilahinin çetin bir arenasıdır; ne gönül rahatlığı ne de huzur-u kalb, nedametlerin kelepçesiyle zincirlenmiş bir hayatın tortusunda neşvünema bulur.

İnsanoğlu, hatadan münezzeh değildir. Beşeriz, şaşarız. Nefs-i emmarenin kışkırtmasıyla yanlış yapar, kusur işler, hatta belki de suçun o kesif gölgesine düşebiliriz. Lakin, düşüp kalkmak başka, bilinçli bir riyakârlıkla boyun eğmek bambaşka bir vebaldir. Asıl zillet, yanlışı görüp susma orucu tutmak, hakkı haykırması gereken yerde dilsiz şeytan kesilmektir.

Hele ki mevzu bahis olan; vatanın o mukaddesatımilletin o ulvi bekasıdinin o mübarek şuurudevletin o çelikten nizamıailenin o sarsılmaz direğihürriyetin o paha biçilmez nefesigelecek nesillerin o masum emaneti ve ortak yaşamın meşruiyeti ise... İşte o zaman, suskunluk sadece bir gaflet değil, bir ihanet-i vataniyebir cinayet-i maneviyedir.

Oysa, nice fani heves uğruna dökülen diller, hakkın sesi olması gerektiği yerde lâl kesiliyor. İşin kaybolma korkusu, makamın o yaldızlı cazibesi, mevkinin o fani ihtişamı, itibarın o camdan kırılganlığı, paranın o kirli gücü, egonun o şişkin gururu, vurdumduymazlık denen o vicdan karası tembellik... Bütün bu dünyalık sefahat, insanı amirine, müdürüne, üst makamlara ve hatta iktidarın o çelik pençesine karşı pısmış bir kediye çevirir.

Bu rükû hâlinin arkasında, korkaklık zırhına bürünmüş bir dizi zavallı mazeret yatar:

Kanunsuz Emirlerin Maşası Olmak

Amirin,........

© Habererk