Kudüs"ü kaptırdık, “Küçük Kudüs” de gitmesin!
İsmailağa Cemaati; gizemli yapısı, müntesiplerinin kendilerine özgü yaşam biçimi ve İslam'i değerlere yönelik gösterdikleri hassasiyet ile her zaman gündemde oldu.
İstanbul'un orta yerinde bulunmasına ve herkese açık olmasına rağmen, adeta devletin bile giremediği bir “getto” gibi lanse edildi.
Özellikle 28 Şubat sürecinde ve sonrasında sürekli hedefte olan cemaat üyeleri bir yandan elim suikastlere maruz kalırken, diğer yandan Fatih İsmailağa Caddesi'nde “mini eteklerle” dolaşan “troliçe”lerce kışkırtılmaya çalışıldı.
1954 yılında İsmailağa’da “imam” olarak göreve başlayan Mahmut Ustaosmanoğlu Hoca Efendi etrafında kümelenen cemaat mensupları, tüm bu provokatif girişimlere rağmen 70 yıldır sufi tavırlarını hep muhafaza etti.
Binlerce seveni olduğu halde, her türlü tazyik ve tahrike rağmen İsmailağa’dan en ufak bir şiddet eylemi ve nefret söylemi sadır olmadı.
Her şeyi Sünnet-i Seniyye’ye uygun olarak yapmaya çalışan, tekke ile medreseyi, ilim ile zikri, âlim ile dervişi bir camide toplayan İsmailağa Cemaati bu sayede;
2015 yılında, Bakanlar Kurulu kararı ile “kamu yararına çalışan bir kuruluş” olarak akredite edildi.
Kiliselerin, sinagogların, camilerin iç içe olduğu ve adeta küçük bir “Kudüs”ü andıran Fatih’in Çarşamba semtinde yer alan İsmailağa cemaatinin bir başka özelliği ise Fener Patrikhanesi’ne karşı ifa ettiği görevdir.
Bilindiği üzere İsmailağa Camisi ile Fener Patrikhanesi arasında birkaç metrelik mesafe var.
Eninde sonunda ekümenliğinin kabul edileceğini düşünen Fener Rum Patrikhanesi’nin, Fener ve Balat civarında “Vatikan” tipi bir devlet kurma emeli güttüğü sır değil...
Bu yüzden Rumların yıllardır 5-10 misli paralar ödeyerek ilerde patrikhaneye devredilmek üzere Fener ve Balat’tan mülk satın aldığı biliniyor.
Bu gerçeği geçmişten beri bölgede görev yapan muhtarlar da doğruluyor.
Bölgenin yeniden Bizans kimliğine........
© Haber7
visit website