Bismillah…
İmam Gazzâlî’nin ortaya koyduğu ve el-Şatibî’nin geliştirdiği sınıflandırmaya göre ihtiyaçlar zaruriyyât, haciyyât ve tahsiniyyât/tezyinât şeklinde üçtür. Haciyyât hayatı kolaylaştıran ihtiyaçlar iken tahsiniyyât/tezyinât estetik, kültür, sanat gibi ihtiyaçlar ile ilgili.
Zaruriyyât da “olmazsa olmaz ihtiyaçlar”; burada da aklın, imanın, neslin, malın ve canın korunması şeklinde beş hedef var. Canın korunması için gerekli olanların başında “milli savunma” ana başlığı altında bir ülkenin güvenlik birimlerinin varlığı ve güçlü olması esas. Canın korunması için milli savunma varsa ve güçlü ise aynı zamanda akıl da iman (din) da nesil (namus) de mal da hakkıyla korunabilmiş oluyor.
Milli savunmanın olması demek “cihad”ın ve dolayısıyla “şehadet”in varlığı demek. Cihadsa, Müslüman olanların hakkın hâkim olması ve yayılması için başta canları olmak üzere herşeylerini ortaya koymak suretiyle yapmış oldukları mücadele biçimi. Bunu icra eden (asker, polis, istihbarat gibi) güvenlik güçlerine “mücahid” deniyor; canlarını bu uğurda verenler de “şehit” oluyor.
1071’den başlayıp Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’na kadar geçen süreçte bu milletin tarihi “cihad ve şehadet tarihi” olarak okunabilir. Cihad ve şehadet, Cumhuriyet dönemi ile Kore ve Kıbrıs çıkarması yanında terörle mücadele başta olmak üzere milli savunmanın diğer alanlarındaki mücahitler ve şehitlerin varlığı ile devam edegeliyor.
Cihad ve şehadetin varlığının kesintiye uğramaması adına, elbette milli savunma güçlü olmalı, ancak bir o kadar da cihad ve şehadetin toplumun geniş kesimleri (toplumsal cephe) tarafından sevilmesi ve dolayısıyla yaygın olması da lazım.
Meseleye sosyal psikoloji üzerinden bakarsak, “toplum yanlısı davranışlar” bağlamında milli savunma alanı incelenebilir. Toplum yanlısı........