Mevlana’ya göre adalet ve zulüm

“Adalet” kelimesi, sözlüklerde “doğruluk, eşitlik, denklik, aşırılıktan uzak ve dengeli olma, doğru davranmak, bir şeyi yerli yerince yapmak, her şeye hakkını verme, her şeye hak ettiği şekilde davranmak, hakka göre hüküm vermek” şeklinde tanımlanmaktadır.

Adalet, Allah’ın yaratmış olduğu evrende onun iradesi ve istekleri doğrultusunda hareket etmektir: “Adaletli olun. Çünkü takvaya en uygun olan adil olmaktır” (Maide Suresi; Ayet: 8).

ADALET VE ZULÜM

Adalet, bir işi yerli yerine koyma, hak sahibine hakkını verme, hak ve hukuka uygunluktur; her şeyin olması gerektiği yerde bulunmasıdır, insaftır: “Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder. Ahlaksızlığı, çirkin şeyleri ve azgınlığı yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt verir” (Nahl Suresi; Ayet: 90).

Adaletin zıddı, haksızlık yapmak ve doğru yoldan sapmak gibi anlamlara gelen “zulüm” kavramıdır. İslam kültüründe adalet “her şeyi ait olduğu yere koymak” şeklinde tarif edilmektedir. Adalet, ifratı ve tefriti olmayan, sadece zıddı (zulüm) olan bir fazilettir. Dinen zararlı olan şeylerden kaçınmak suretiyle hak olan yolda dosdoğru bir biçimde devam etmektir adalet. Zulüm ise en büyük ahlaksızlık, sapıklık ve rezilliktir. Zira zalim hiçbir ahlak kuralı tanımaz; bu nedenle de adalet ahlakın en üstünü, dünyevî ve uhrevî mutluluğun sebebi ve kaynağı, medeniyetin özü ve ruhudur.

Mevlâna’a göre de adalet, bir şeyi layık olduğu yere koymaktır; “Allah adaleti, herkesi eşiyle çift etmiştir; fili fille, sivrisineği sivrisinekle.” (İbrahim Suresi; Ayet: 42; Mesnevi, VI, s.39). “Terzinin düşüncesi terziye, fakihin düşüncesi fakihe, demircinin düşüncesi demirciye, zalimin düşüncesi zalime, adâlet ıssının (sahibinin) düşüncesi adâlet ıssına gelir. Hiçbir kişi yoktur ki gece terzi olarak yatsın da gündüz ayakkabıcı olarak kalksın; bunun imkânı yoktur.” (Fihi Mafih, s.326)

Mevlâna adalet olgusunu zulümle birlikte ele alıp sorgulamakta, arasındaki zıtlığı da hayat vermek ile yok etmek arasındaki farka benzetmektedir(Mesnevi, V, s.577). O, zulmü yok etmenin yolunun adaleti hâkim kılmak olduğunu(Fihi Mafih, s.496), adalet gereği daha kötüye daha kötü ceza vermek gerektiğini (Mesnevi, I, s.40), hak etmeyen ve layık olmayana ihsanda bulunmanın ise kötülük getirdiğini ifade eder(Mesnevi, I, s.40).

İSTİKAMET ÜZERE OLMAK: ADALET

Adalet, dengeli bir kişilik ve ahlaka sahip olma, aşırılıktan uzaklaşıp her şeye hakkını verme, ahlaki olgunluk demektir: “Allah, adaletli olanları sever…” (Hucurat Suresi; Ayet: 9) İslam kültüründe ahlak anlayışında nefsin kuvvetleri olarak kabul edilen fikir, gazap ve şehvet kuvvetlerinin ideal ortasından hikmet, iffet ve cesaret/şecaat faziletlerini çıkarılmış; dördüncü olarak da bu faziletlerin üçünün birlikteliğinden meydana gelen adalet fazileti olduğu tespiti yapılmıştır. Adalet, “inançta, sözde, fiil ve davranışlarda itidal” manasında olup bir işte ifrat ile tefrit arasında orta yolu tutmak ve aşırılıklardan kaçınmaktır. Kur’ân-ı Kerim’de İslâm toplumunun bir niteliği olarak geçen “vasat ümmet” (bkz. Bakara Suresi; Ayet: 143) tabiriyle “adalet” manası kastedilmiş, İslâm toplumunun her hususta aşırılıklardan uzak, dengeli ve uyumlu bir hayat tarzını içeren sırat-ı müstakim üzere olması istenmiştir.

ADİL ARGIÇ VE YÖNETİCİNİN ERDEMİ

Mevlâna adaleti adil yönetim ve yöneticilerin şiarı olarak görür. Çünkü Allah her daim adaleti emreder ve adil olanların da eli, ayağı olur. Bu hususta Mevlâna Hz. Süleyman’dan örnekler seçer: “Ne mutlu o padişaha ki müşkül işe düştü mü elini tutacak Asaf gibi bir veziri vardır. Adaletli padişah, Asaf’a eş oldu mu artık adı ‘Nur üstüne nur’ olur...”

“Padişah Süleyman veziri de Asaf oldu mu nur üstüne nurdur, amber üstüne amber! Fakat padişah Firavun, veziri de Hâmân olursa ikisi de talihsizlikten, kötülükten kaçamazlar, çaresiz perişan olur giderler! Karanlıklar üstlerine çöker, karanlıklara düşerler de ne akıl, onlara yâr olur, ne de kıyamet günü devlete erişirler!” (Mesnevi, IV, s.26). “Tanrı kadehinden şarap içen bir sarhoş, hiç adaletten ve doğrudan başka bir şey yapar mı? Firavun, imana gelen büyücülerin ellerini, ayaklarını kestireceği vakit Firavun'a yirmi kere dediler ki: Elimizin ayağımızın kesileceğinden pervamız yok. Bizim elimiz, ayağımız, o tek Tanrı'dır.” (Mesnevi, V, s.19,)

Mevlâna adalet ve zulüm adına her ne yapılırsa bunu kalemin yazdığını, bunların karşılığı olan mutluluk veya azabı kim ne işlemişse göreceğini belirtir (Mesnevi, V, s.19). Çünkü “Kim bir zerre kadar iyilik yahut kötülük etse mükâfat ve mücazatını görür.” (Zilzal Suresi; Ayet: 7-8; Mesnevi, VI, s.10). Bu nedenledir ki adaletin gereğini yerine getirmek gerekir, aksi takdirde zulmün önü alınamaz (Mesnevi, VI. s.32) ve adalet güz mevsimine benzer, çabuk kaybolur gider (Divan-ı Kebir, I, s.198).

Mevlâna’ya göre insanlar........

© Haber7