Hz. Peygamber’in Hristiyanlarla İlişkileri
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İslami İlimler Araştırma Vakfı ve İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ortaklaşa “Hz.Peygamber’in Muasırlarıyla Münasebetleri” başlıklı tartışmalı ilmi toplantılar düzenliyor. Dördüncü toplantının (04-05 Mayıs 2024) konusu, “Hristiyanlar ve Mecusilerle Münasebetler” başlığını taşıyor. Takip ettiğim toplantılardan aldığım notları özetleyip değerlendireceğim bu yazıda.
Doç. Dr. Zekiye Sönmez’in tebliğinin başlığı, “İslam Öncesinde ve Hz.Peygamber Döneminde Arap Yarımadasında Hıristiyanlar” başlığını taşıyor. Hristiyanlık, Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem İslamiyet’i tebliğ etmeye başladığı sıralarda geniş halk kitleleri tarafından benimsenmemiş olsa da Güney Arabistan’da yaygın durumda idi. İslam öncesi dönemde Yahudiler ve Hristiyanlar Yemen’de mücadele hâlinde idiler. VI. yüzyılda son Himyer hükümdarı Zû Nuvas, Yemen’de Hristiyanlığın yayılışına mani olmak için Necranlı Hristiyanlara baskı yapmış ve dinlerini değiştirmeyince onları ateşli kuyuların içerisinde yakmaya teşebbüs etmiştir. Burûc Suresi’nde bu hadiseye işaret edilir: “Hazırladıkları hendekleri, tutuşturulmuş ateşle doldurarak onun çevresinde oturup inanmış kimselere dinlerinden dönmeleri için yaptıkları işkenceleri seyredenlerin canı çıksın.” (Burûc Suresi; Ayet: 4-7)
Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellemin dünyaya gelişi yaklaştığı sıralarda Necran, Hristiyanlığın merkezi haline geldi. Yemen’de Himyerli Zû Nuvas’ı mağlup ederek hâkimiyeti ele geçiren Habeşliler, bölgede Hristiyanlığı yaymaya çalışıyorlardı. Necran, San’a, Aden, Me’rib ve Zafer gibi bölgelerde kiliseler inşa edilmişti. Habeşli vali Ebrehe de Arap Yarımadası’ndaki Araplar’ı San’a’da yaptırdığı Kulleys adlı kiliseye yönlendirmek için Kâbe’yi yıkma girişiminde bulundu. Ancak Kâbe’yi yok etmek için Mekke’ye gelen Ebrehe ve içinde Mahmud isimli filin bulunduğu ordusu, ağızlarında taş taşıyan kuş sürülerinin saldırısına uğradı ve geri dönmek zorunda kaldı. Hz. Peygamber bu hadiseden kısa bir süre sonra dünyaya gelmiş ve bu seneye “Fil Yılı” denmiştir: “Ey Muhammed, fil sahiplerine Rabbinin ne yaptığını görmedin mi? Onların düzenlerini boşa çıkarmadı mı? Onların üzerlerine, sert taşlar atan sürülerle kuşlar gönderdi. Sonunda onları yenilmiş ekinler gibi yaptı.” (Fîl Suresi; Ayet:1-5)
Peygamberlik dönemine kadar Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellemin karşılaştığı Hristiyanlar arasında Busrâ’daki Rahip Bahîra’nın adı geçer. Mekke’de ise az sayıda Hristiyan bulunmaktaydı. Hz. Peygamber’in eşi Hz. Hatice’nin amcasının oğlu Varaka b. Nevfel bu kişiler arasında sayılır. Varaka b. Nevfel, Hz. Muhammed’in sallahu aleyhi vesellem Hira’da gördüğünün vahiy meleği Cebrail olduğunu teşhis etmiş ve onun beklenen peygamber olduğunu açıklamıştır.
Müslümanlar, İslamiyet’in tebliğinin beşinci yılında Habeşistan’ın devlet başkanı Hristiyan Necâşî Ashame’nin himayesine sığınmışlardır. Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem müşriklerden işkence gören Müslümanların Habeşistan’a hicret etmelerine izin vermişti. Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellem onu adil bir hükümdar olması sebebiyle övmüştür. Necâşî de Mekkeli müşriklere karşı Müslümanları savunmuş ve korumuştur. Bu Mekkeli Müslüman mültecilerin iadesini talep etmek üzere Necâşî ile görüşmeye gelen Mekkeli müşriklerden Amr b. el-Âs ve Abdullah b. Ebî Rebîa’nın girişimleri ise sonuçsuz kalmıştır. Müslümanlar bu şekilde iki kez Habeşistan’a hicret etmişlerdir.
Prof. Dr. Dursun Ali Yakıt da “Arap Yarımadasında Hıristiyan Mezhepleri ve İnançları” başlıklı bir tebliğ sundu. Doç. Dr. Feyza Betül Köse de tebliğinde “Hz.Peygamber’in Hıristiyanlara Yönelik Tebliğ Faaliyetleri ve Sosyal Münasebetleri”ni anlattı.
Prof. Dr. Casim Avcı da “Hz. Peygamber Döneminde Hıristiyan Devletlerle Asekeri İlişkiler: Bizans Örneği” başlığı altında yaptığı sunumda Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellemin devlet adamlığını ve beynelminel münasebetlerini anlattı. Hz. Peygamber hicretin altıncı yılında komşu devletlerin Hristiyan devlet başkanlarına İslamiyet’e davet mektupları göndermiştir. Bu devletler arasında Habeşistan, Bizans, Mısır ve Gassânî Melikliği yer alır.
Habeşistan Necâşîsi Ashame’ye giden elçinin adı Amr b. Ümeyye ed- Damrî’dir. Amr b. Ümeyye, biri İslam’a davet eden, diğeri Habeşistan’da Muhacir olarak bulunan Ebû Süfyân’ın kızı Ümmü Habîbe’nin Hz. Peygamber ile nikâhının kıyılmasını ve onunla birlikte Muhacirlerin Medine’ye gönderilmesini isteyen iki mektup ve bazı hediyeler götürmüştür. Necâşî Ashame bu davete olumlu cevap vermiş ve Müslüman olmuştur. Hz. Peygamber sallahu aleyhi vesellemin mektubu şu şekildedir:
“Resulullah Muhammed’den, Habeşlilerin Kralı Necâşî’ye. Kendisinden başka tanrı olmayan, Melik, Kuddûs, Selam, Koruyucu, Kurtarıcı olan Allah’ın övgüsünü sana iletirim. Tasdik edip şehadet ederim ki Meryem oğlu İsa, Allah’ın ruhu ve kelimesidir ve afife, dokunulmamış Meryem’e bırakılmıştır; böylece o İsa’ya hamile olmuş ve Allah da onu, kendi ruh ve nefesinden olmak üzere Âdem’i eli ve nefesi ile nasıl yarattı ise onu da öylece yaratmıştır.
Seni tek olan Allah’a çağırıyorum ki onun hiç şeriki yoktur. O’na itaat konusunda karşılıklı yardıma çağırıyorum; beni takip et, bana uy, bana gelen şeye iman et! Zira ben Allah’ın elçisiyim. Bu duruma göre seni ve etrafındaki askerlerini Kâdir ve Azîm olan Allah’a davet ediyorum. Nasihat ve sözlerimi kabul etmenizi tavsiye........© Haber7
visit website