menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ortadoğu'da Kadim Denklemler

10 0
22.12.2025

Tarihin derin düğüm noktalarının en önemlisi olan Ortadoğu üzerine yazmak çok zor. Bugün yeni arkeolojik çalışmalarla Mısır, Hindistan gibi başka bölgelerde eski medeniyetlerin yaşadığı ortaya çıkarılmış ise de Ortadoğu ayrıcalıklı bir yer tutmaktadır. Bunun nedeni Ortadoğu’nun zati değeri kadar tarihin kadim devletleri, güçleri arasında bir kavşak noktası olmasındandır. Peygamberlerin çok büyük kısmının Ortadoğu'da neşet etmesi gibi kadim ve semavi varlıklar elbette Ortadoğu'yu tarihin ayrıcalıklı bir coğrafyası haline dönüştürmüştür.

Ancak, Ortadoğu’nun kavşak noktasında bulunduğu diğer büyük güçlerin ve medeniyetlerin bu bölgede karşı karşıya gelmeleri; savaşlar gibi barış dönemlerinde de ortaya çıkan iletişimleri, ticari ve kültürel alışverişleri, ortak şehirler ve merkezlerin kurulması; bazen de bir büyük gücün bölgesel entegrasyonu sayesinde kültürlerin çapraz döllenmesinin gerçekleşmesi Ortadoğu’yu daha ayrıcalıklı kılmıştır. Zira mukayesenin kültürel tanımlamada sahip olduğu işlev ile birçok farklı dünyanın kültürü Ortadoğu’da objektif bir medeniyet malzemesine dönüşmüştür. Mısır’a inen Asur Kralının söylediği “Burada nehirler aşağıdan yukarıya akıyor” sözündeki maddi coğrafyadaki farklılık -Ortadoğu’da idrak edilebilir mahiyete kavuşmaktadır: Ortadoğu nehirlerin yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya aktığı ülkelerin tam ortasında bulunmaktadır. Her iki ve belki de ikiden fazla dünyaların kültürleri, alışkanlıkları, güçleri, ürünleri Ortadoğu’da buluşmaktadır. Daha Sümerler döneminde (MÖ 4000- 2000) Sümer şehir devletlerinin İndus Vadisinden Lübnan’a, Yukarıda Afganistan’dan aşağıda Umman’a kadar ticaret partnerleri vardı. Bu ticaret merkezleri ile ticaret güzergahları üzerindeki şehirler diğerlerinden daha fazla gelişiyorlardı.

Yeni Mısır Krallığı ile Hitit Krallığı arasında yapılan Kadeş Savaşı (MÖ 1274) sadece Ortadoğu’nun değil dünyanın kadim savaşıdır. Bugünkü Suriye sınırları içinde kalan Asi Irmağının (Orontes) Kadeş’e yakın bölgesinde gerçekleşen bu savaş tekil bir savaş da değildir. Yeni Mısır Krallığının Hitit Krallığı toprakları içinde kalan büyük ticaret yollarını ele geçirmek için (Bugüne ne kadar da benziyor) saldırmasıyla başlayan Kadeş Savaşı neredeyse belli fasılalarla iki yüzyıl devam eden savaşlar silsilesinin en önemlisidir. II.

Ramses ile Muvattalli arasında yapılan Kadeş Barışı (MÖ 1274) bir tarafın kesin zaferinden/ ya da yenilgisinden kaynaklanan bir antlaşma değildir. Zira tarafların her ikisi de kendisinin zafer kazandığını düşünmektedir. Özellikle II. Ramses bu sözde (!) zaferlerini Abu Simbel’de taş anıtlara abartılı bir şekilde resmettirmiştir. Ebedi Antlaşma ve Gümüş Antlaşma olarak da bilinen Kadeş Antlaşması her iki tarafı da tehdit eden güçlerin ortaya çıkması nedeniyle imzalanabilmiştir: Mısır için denizci kavimlerin saldırıları Ve Hitit Krallığı için de Doğudan yükselen Asur gücünün ontolojik bir risk taşıması.

Ortadoğu’daki kadim denklemlerin bir kısmı cebirsel ifadelere bir kısmı da geometriye benzerler. Yani Ortadoğu içinde bölünmeler, çatışmalar, sorunlar kendi iç dinamikleri ve iç hesapları ile oluştuğu gibi çoğunlukla dış muharrik nedenlerle beslenir ve akut düzeye çıkar.

Antik tarihin bu savaşında bile Ortadoğulu güçlerden söz edemiyoruz. Savaşan her iki güç de Ortadoğu’ya sınırdır. Zaten Mısır kelimesi Arapçada bizatihi “Sınır bölgesi ya da eyaleti karşılığında kullanılmaktadır. Bu ad Tevrat İbranicesi’nde, Aramice ve Arapça’da Mısıra verilmiştir. Çoğulu “Amsar”dır. (Ortadoğu; Bernard Lewis; 2016; 12. Baskı; Arkadaş Yayınları; Sh. 73). Diğer yandan o çağda bile Ortadoğu’nun periferisi küresel etkilerden azade değildir.

Çağlar geçtikçe bu dış çeperler ve güç merkezleri ile ilişkileri artacaktır. Ayrıca ticari ilişkiler çoğunlukla rekabete, ardından savaşlara, savaşlar da farklı formlarda hakimiyet mücadelelerine dönüşecektir.

PERS VE ROMA SAVAŞLARI

Batı ve Doğu arasında önceden beri toprak ve hakimiyet savaşlarının olduğu bilinmektedir. Ancak, Roma ve Pers savaşları Salt toprak ya da hakimiyet savaşları değildir. Ortadoğu’daki bölgeler veya devletçikler daha uzak merkezlerden gelen ve daha uzak merkezlere giden ticaret mallarının ve değerli karşılıklarının (Çoğunlukla altındı) taşındığı güzergah savaşlarıydı. Bu güzergah savaşlarının en fazla etkilediği bölgelerden birisi de Ortadoğu bölgesiydi. Batı ve Hindistan ve Çin ticaret yolunun merkezinde Persler bulunuyordu. İran coğrafyasındaki enlemesine derin vadilerden geçen kervanlar Doğudan Batıya Hint ve Çin malları taşımaktaydılar. Bu görece en uygun güzergah idi. Ancak, Perslerin veya Sasanilerin Romalılar veya Bizanslılar karşı bu ticaret yolunun kontrolünü kendi ellerinde tutma çabaları Romalıları başka alternatif güzergahlar aramaya itmişti. Bu alternatif güzergahlar basitçe Kuzey ve Güney hatlarında bulunmaktaydı. Ancak, burada bir sorun vardı: Kuzey güzergahı devasa bozkırlardan geçiyordu; üzerinde ise savaşçı, sert vahşi tabiatlı Türk unsurları yaşamaktaydı. Güney güzergahlarının geçtiği bölgelerde sert ve haşin tabiatlı, sürekli kendi aralarında çatışan, ama yabancı istilalarına karşı birleşen, savaş yapmaktan zevk alan dağınık bedevi Arap toplulukları bulunmaktaydı. 4. Yüzyıl Romalı tarihçi Ammianus Marceilinus kuzeydeki bozkır halkları için “Tüm bu bölgelerin halkları vahşi ve savaşçıdır.

Çatışma ve savaş onlara öyle keyif verir ki, onların gözünde savaşta ölenler en mutlu kişilerdir. ” Aynı tarihçi Güneydeki çöl halklarını ise “Ne dost ne de düşman olarak arzulayabilğimiz Araplar” sözleriyle anlatmıştır. (Ortadoğu; sh. 51). Bu durumda, büyük isyanları bastırma dışında büyük güçler bu bölgelerde devlet kurmadan ziyade Bölgede uydu devletçikler eliyle çıkarlarını korumayı yeğlemişlerdir. B. Lewis buna Gassan ve Hire Arap beyliklerini örnek göstermektedir. Bugünkü Ürdün taraflarındaki Gassan Beyliği Bizans’ın bir uydu devletçiğidir, Gassan Beyi 527’de Patrici ilan edilmiştir; Hira Beyliği ise Persler'in uydu devletçiğidir. Halbuki Gassan ve Hira Beyliklerinin ikisi de Araptır, Arami kültürüne sahiptir, ikisi de Hıristiyanlık. Keza Pers engelini aşmak için Roma ve takiben Bizans Kuzey bozkırlarındaki Türk toplulukları ve devletleri ile temaslarını devam ettirmişlerdir. Hatta bu bölgedeki bir Han ile yapılan görüşmede Bizans’ın çoklu ilişkilerine değinen Han parmaklarını ağzına alarak açıkça şöyle demiştir: “Sen bir aldatmasına on tane dili olan Romalılardan değil misin? Şimdi ağzımda olan on parmağım kadar dilin var senin, birini beni ötekini Avarları kandırmak için kullanıyorsun… Kurnaz sözlerle ve hile yaparak herkesi aldatıyorsun… Ama bir Türkün yalan söylemesi tuhaf olur ve görülmemiştir de… ” (Ortadoğu; 58).

Yine Persler'in baskısından ticaret güzergahını korunmak için Yemen’de Kızıldeniz kıyılarında musevi kolonileri ve bazı küçük devletçikler Roma tarafından desteklenmişlerdir.

Mesela Sina Yarımadasının güney köşesinin açıklarındaki Tiran Boğazının ortasında yer........

© Haber7